20 Temmuz Barış Harekâtı’nın 35 yıl dönümü kutlanmaktadır.
20 Temmuz Barış Harekâtı’nın 35 yıl dönümü kutlanmaktadır.
Kıbrıs sorununun geldiği konakta, çözüm müzakerelerinin sürdüğü bu aşamada, iki bölgeli, iki toplumlu, siyasi eşitliğe sahip federal bir çözümün kaçınılmaz bir gerek olduğunun yalnızca her iki tarafta değil ama dünyada en geniş kabulü görmesini sağlayan hususun bu hareket olduğu bir gerçektir.
20 Temmuz’un esası, 1963 yılında iki toplumlu Kıbrıs Cumhuriyetinin gasp edilmesi niyeti ile gerçekleştirilen olaylardan sonraki gelişmeler dayanır. Kıbrıs Türk halkı açısından zor ve çetin bir tarih olan o süreçte taraflar, tüm çabalara karşın bir antlaşmaya ulaşamamıştı.
Bu yüzden yalnız Kıbrıs Türk halkı açısından değil, ama Kıbrıs Rum halkı açısından da uzlaşma sağlanamayan noktada hâkim anlayış, maalesef şoven güçlerin eline geçti. Çünkü ötekini yok etme anlayışı üzerine gelişen bir kültür, sonuç itibarı ile faşizan eğilimlerin güçlenmesine yol açar.
Nitekim bu anlayışın sonucunda, Kıbrıs Rum halkı arasında yer alan faşizan güçler 15 Temmuz’da bir darbeye giderken, Kıbrıslı Türklerle uzlaşmama anlayışı da kendi içindeki gerici güçlerin saldırganlığını artırdı.
Sonuç itibarı ile darbe binlerce cana mal olurken, darbecilerin Kıbrıs Elen Cumhuriyetini ilan ettiklerini açıklaması üzerine Türkiye Cumhuriyeti “bozulan Anayasal düzeni iade etmek” ayrıca Kıbrıs Türklerinin can güvenliğini sağlamak maksadı ile garantörlük hakkını kullanarak askeri müdahalede bulundu.
O günden bu güne, Kıbrıs sorununun çözümü için çeşitli temaslar oldu. En nihayetinde 77 ve 79 doruk antlaşmaları yapıldı.
Çeşitli çabalara karşın karşılıklı kabul edilebilir bir çözüme ulaşılamamasının sonucunda KTFD sonrasında ise KKTC’nin ilanı gerçekleşti.
KKTC’nin ilanı ile birlikte, kuruluş bildirgesinde de belirttiği gibi, Kıbrıs Türk halkının; 1977 ve 1979 doruk antlaşmaları temelinde bir federal çözümün eşit tarafı olmak amacını taşıdığı da dünyaya yeniden deklere edildi.
Bu ilandan sonra BM Genel Sekreterleri Perez De Cuellar’ın ve Butros Butros Gali’nin çözüm planları ile bir sonuca varılamamasıyla çözümsüzlük sürdü.
Bu çözümsüzlüğü en büyük sıkıntısını Kıbrıs Türk halkı yaşadı ve yaşamaya devam etmektedir.
Çeşitli süreçlerden sonra 2002 ve 2003 yıllarında AB genişleme politikasının getirdiği bir husus olan Kıbrıs sorunun çözüm trendinin hızlanmasına karşın görüşmelerin sağlıklı sürdürülememesi sonunda, güney maalesef çözüm olmadan AB’nin üyesi olmuştur.
Ancak Kıbrıs Türk halkının haklı mücadelesi ile 2004’te görüşmelerin başlaması ve 2004 Nisan ayında yapılan referandumda da Kıbrıs Türk halkının BM Çözüm planına evet demesine karşın güneyin çözüm olmadan AB’ ye üye olmasının sonucunda, Kıbrıs Rum egemen güçleri çözüm planına hayır demişlerdir. Çözümsüzlük devam etmektedir.
Cumhurbaşkanımız Mehmet Ali Talat’ın Kıbrıs Rum siyasi liderliği ile 23 Mayıs ve 1 Temmuz 2008 de imzaladığı ilke antlaşmaları temelinde görüşmeler sürmektedir.
20 Temmuz Barış Harekâtının 35. Yıldönümünde dünyanın değişen konjonktüründe bu görüşme sürecinin bir an evvel başarı ile sonuçlanması ve bu yılın sonuna kadar çözüme yönelik bir sonucun ortaya çıkması son derece önemlidir.
Bunun için çalışmak 20 Temmuz’un hedefini taçlandırmak demektir. Bu, gelişen Kıbrıs Türk halkını, dışlandığı ortak devlet olgusundan sonra, egemenliğini, varlığını ve toplumsal kimliğini; bu kez, iki bölgeli, iki toplumlu, her iki kurucu devletin eşit statüsünde; federal ilkelerde, siyasi eşitlik zemininde Federal ortak devletin ortağı halinde geliştirmek demektir.
Bu, Kıbrıs Türk halkının, Kıbrıs Rum halkı ile birlikte ortak bir federal çözümün şemsiyesinde AB de yer almasını getirecek, ayrıca Avrupa ve dünya siyasetinde Kıbrıslı Rumlarla birlikte yer almamamız gerçekleşecektir.
Bunun yaşanan acılara karşın, yeni bir dünyada gelecek kuşakların siyasi eşitlik içinde buluşması ve yeni bir dünyaya hep birlikte imza atmamız demek olacaktır.
Bu aynı zamanda Kıbrıs, Türkiye ve Yunanistan halklarının da barış ve işbirliğini AB dâhil bölgesel olarak ilerletmelerinin en önemli hızlandırıcısı olacaktır.
20 Temmuzda acılar çeken hayatını kaybeden bütün insanlarımız saygı ile anarken artık kaçınılmaz görevin, karşılıklı kabul edilebilir bir antlaşma ve iki taraf arasında barış yapımını ilerletmek olduğunu vurgularız.