Ana Muhalefet Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin (CTP) Genel Başkanı Tufan Erhürman, cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin Havadis’in sorularını yanıtladı, mevcut hükümetin icraatlarını değerlendirdi
“GERÇEK GÜNDEMİ KONUŞMUYORUZ”: Erhürman: Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ana gündem olması, üstelik bu gündemin vizyon üzerinden değil, kimlerin aday olacağı üzerinden şekillenmesi bizim açımızdan lüks. Çünkü bizim gündem yapmamız gereken başka temel sorunlarımız var. Cumhurbaşkanlığı üzerinden konuşulacaksa, hangi vizyonun bunları sağlayacağı konuşulmadığı müddetçe gerçek gündemi konuşmuyoruz demektir
“HİÇBİR SONUÇ YOK”: Erhürman: Hükümetin ilk iddiası sosyal ve ekonomik kalkınmaydı. Ancak temel gündem olarak ortaya koydukları şeylerin hiçbirinin sosyal ve ekonomik kalkınma ile ilgisi yok. Sosyal ve ekonomik kalkınma ile ilgili olan kısımlarda da ciddi, planlı, programlı bir yaklaşım görmemiz şu an itibarıyla mümkün değil.
Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Genel Başkanı Tufan Erhürman, cumhurbaşkanlığı ile ilgili tartışmaların çok erken başladığını kaydederek “Hala bugün, memleketin temel meselelerini konuşmak yerine Cumhurbaşkanlığına kimlerin aday olacağı veya aday olması gerektiği üzerinden konuşmak zorunda kalmanın da, memleket açısından ciddi vakit kaybı olduğu kanaati hâkim bizde” dedi.
Seçimlere daha 6,5 ay olduğunu dile getiren Erhürman, “bu süre içinde elbette partiler seçimler için hazırlık yaparlar ama 1 sene boyunca Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ana gündem olması bizim açımızdan lüks oldu. Çünkü bizim gündem yapmamız gereken başka temel sorunlarımız var” diye konuştu.
Tufan Erhürman, mevcut hükümetin icraatlarını da değerlendirdi.
Soru: Cumhurbaşkanlığı konusu hepimizin malumu ki uzun bir süredir tartışılan bir konu, hatta dönem dönem tek gündem maddesi. CTP’de bu konu bugüne kadar ana gündem olmadı, daha çok Kıbrıs sorunu konusu öne çıktı. Fakat önümüzde bir seçim var bu da bir realite. Cumhurbaşkanlığı seçimine yönelik çalışmalarınız ne zaman başlayacak?
Erhürman: Bizim açımızdan Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili tartışmalar çok erken başlamış olan tartışmalar.
Hala bu gün, memleketin temel meselelerini konuşmak yerine Cumhurbaşkanlığına kimlerin aday olacağı veya aday olması gerektiği üzerinden konuşmak zorunda kalmanın da, memleket açısından ciddi vakit kaybı olduğu kanaati hâkim bizde.
Seçimlere daha 6,5 ay var. Bu süre içinde elbette partiler ve adaylar seçimler için hazırlık yaparlar ama kamuoyunun temel gündeminin Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kimin aday olacağı olması, toplamda 1 sene boyunca Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin bu eksende ana gündem olması bizim açımızdan lüks oldu. Çünkü bizim gündem yapmamız gereken başka temel sorunlarımız var.
Bu temel sorunların içinde ekonomi ve Kıbrıs sorununda bir an önce kapsamlı çözüme ulaşmak yönündeki çabalar son derece önemli. Cumhurbaşkanlığı seçimi gündem olmamalı demiyorum. Cumhurbaşkanlığı seçimi gündemi, içi dolu bir biçimde, önümüzdeki 5 yılda nasıl bir vizyona ihtiyaç duyduğumuz dikkate alınarak oluşmalı. İhtiyaç duyduğumuz tartışma bu. Elbette bu konudaki ana mesele Kıbrıs sorununda bir an önce kapsamlı çözüme ulaşmak ve ülkede öngörülebilir bir ortamın oluşmasını sağlamak. Bu yöndeki vizyon son derece önemli. Müzakere masasında federasyon vardır diyenler var, federasyon öldü AB çatısı altında iki ayrı devlet hedefine yönelmeliyiz diyenler var. Bu farklı görüşleri dile getirenler aynı zamanda kendi hedeflerinin gerçekçi olup olmadığını ve bu hedeflere nasıl ulaşmayı öngördüklerini de toplumla paylaşmak durumunda. Cumhurbaşkanlığı seçimi tartışılırken gerçekten bu mu tartıştığımız? Peki, bütün çabamıza karşın kapsamlı çözüme ulaşılamayan durumlarda ne olmalı Kıbrıs Türk halkının vizyonu? Maraş meselesinde ne olacak? Taşınmaz Mal Komisyonu’nun sürdürülebilirliğinin sağlanması için neler yapılabilir? Bunun dışında bizi adım adım öngörülebilirliğe, uluslararası toplumla ve uluslararası hukukla buluşmaya, sorunların çözümüne yaklaştıracak başka şeyler yok mudur yapmamız gereken? gibi soruların cevaplarını konuşmamız ve gündem yapmamız çok önemli. Bunların hepsi cumhurbaşkanlığının gündemiyle ilgili. Hatta ülkede kendi ayakları üzerinde duran bir ekonomi ve demokrasi yaratma hedefi konusunda da yapabileceği çok şeyler var Cumhurbaşkanlığı makamının. Ülkede anayasal açıdan yarı başkanlık, işlevsel anlamda çoğu zaman parlamenter sistem var. Cumhurbaşkanlığı’nın yetkileri sınırlı deniyor. Elbette sınırlı ama o sınırlar içerisinde de yapılabilecek çok şey var. Cumhurbaşkanlığı, özellikle BM şemsiyesi altındaki toplum liderliği sıfatıyla buluştuğunda bizim dışarıya açılan en önemli siyasi penceremiz. Bu pencere, turizm açısından da, yükseköğretim açısından da, dış ticaret açısından da, çevreden tarıma kadar pek çok konuda da kullanılabilir. Bunların bile ötesine geçilebilir. Ülkede herkesin kabul ettiği bir siyasi istikrar sorunu var. Oysa Cumhurbaşkanlığı makamı hükümetlere oranla çok daha istikrarlı. Bu durumda özellikle özerk kuruluşların oluşumu ve işlevi açısından Cumhurbaşkanlığı’nın yetkilerinin yasalar yoluyla devreye girmesi söz konusu olabilir ve bu, siyasi istikrarsızlık dolayısıyla çözemediğimiz bazı sorunları çözmemize yardımcı olabilir.
“Gerçek gündemi yaratamıyoruz”
Eğer Cumhurbaşkanlığı seçimlerini konuşacaksak, bu ülkenin önümüzdeki 5 yıl için belirlenecek vizyonu çerçevesinde konuşmalıyız diye düşünüyorum. Böyle bir gündem çok verimli olabilir. Ama maalesef bu üç noktada da kamuoyunda gerçek gündemi yaratamıyoruz. Açıkçası, Cumhurbaşkanlığı seçimleri biraz da magazin tarzında kamuoyunu en çok meşgul eden gündem olarak karşımıza çıkıyor. Biz CTP olarak bu konuya hep olabildiğince mesafeli durmaya çalıştık. Bilindiği gibi daha önceki Parti Meclisimizin bir kararı var. Bu karar CTP’nin Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kendi adayı ile katılması yönündedir ve değiştirilmediği müddetçe yürürlüktedir. Biz parti içi demokrasi gereği kurultayımızda seçilen yeni Parti Meclisimizin bu konuda tam yetkili olduğunu söyledik. Nitekim Parti Meclisimiz oluştu, MYK’mız seçildi. Şimdi MYK’da bu konuyu değerlendireceğiz. MYK’nın önerisiyle genişletilmiş parti meclisinde bu konudaki tavrımızı ve tarzımızı belirleyeceğiz. Daha önceki Parti Meclisi kararı yeni Parti Meclisi tarafından değiştirilmedikçe yürürlüktedir.
“Politik vizyonumuz üçayak üzerinde şekilleniyor”
Peki, yeni Parti Meclisi neyi değerlendirecek derseniz, bizim değerlendirmemiz, anketlerde ne oluyor, kazanma ihtimali ne kadardır, kazanırsak girelim, kazanamayacaksak girmeyelim üzerinden değil.
Bizim değerlendirmemiz, kendi koyduğumuz politik vizyonumuz içinde, Cumhurbaşkanlığı makamının değerlendirilmesidir.
Politik vizyonumuz bilindiği gibi üçayak üzerinde şekilleniyor. Bunlardan birincisi Kıbrıs sorununda kapsamlı çözüme bir an önce ulaşmaktır ki, bu doğduran doğruya Cumhurbaşkanlığı makamının en yetkili olduğu konudur. İkincisi, ona ulaşamadığımız koşullarda bizi adım adım öngörülebilirliğe, uluslararası toplumla ve uluslararası hukukla buluşmaya, sorunların çözümüne yaklaştıracak güven yaratıcı önlemler, tek yanlı hamleler ve pro-aktif dış politikadır. Bu da Cumhurbaşkanlığı’nın alanıdır. Üçüncüsü kendi ayakları üzerinde duran bir ekonomidir ki daha önce ayrıntılı olarak söylediğim gibi Cumhurbaşkanlığı makamının bu konuda da yapabileceği şeyler vardır. Parti, kararını verirken, dediğim gibi, anketlere, ihtimallere, adaylara bakmayacak, önümüzdeki beş yıl içerisinde Kıbrıs Türk halkının bu vizyon doğrultusunda ilerlemesini sağlayacak iradenin geliştirilmesini esas alacaktır.
“Biz seçim odaklı bir yerden konuşmuyoruz”
CTP olarak bizim temel pozisyonumuz farklı. Biz seçim kazanma odaklı bir yerden konuşmuyoruz, oradan politika üretmiyoruz. Biz kendi koyduğumuz politik vizyona bizi ulaştırma ihtimali olan araçları doğru kullanmaya çalışıyoruz. Herkesin de böyle yapması gerektiğine inanıyoruz. Çünkü gerçek politik tartışma bunun üzerinden türer. Diğeri, kim kazanacak, kim kime oy verecek üzerinden giden bir tartışmadır ki, bu tartışma bu halka bir şey kazandırmaz.
Mevcut hükümeti nasıl değerlendiriyorsunuz?
Erhürman: Hükümet 5. ayını doldurdu ve bir de 100 gün değerlendirmesi yaptı. Ben dönüp baktığımda bu beş aya, temelde kamuoyunun aklında ne kalıyor hükümet icraatlarıyla ilgili, bunu değerlendiriyorum. Birincisi, bu hükümet belki de tarihteki hiçbir hükümetin yapmadığı kadar, kurulduğu günden itibaren Kıbrıs sorununu ve Cumhurbaşkanını tartıştı.
Hükümet programında, ‘federasyon artık gerçekçi değildir, bundan vazgeçilmelidir ve AB çatısı altında iki ayrı devlet gibi çok daha gerçekçi formüller konuşulmalıdır’ gibi bir tez ortaya attı ve bunun üzerinden Cumhurbaşkanlığı makamının müzakerecilik yetkisini tartıştı.
İkincisi, Maraş konusunda envanter çalışmasını ortaya attı ve bu da uzun süre en önemli gündemi oluşturdu.
Üçüncüsü, iddiaları, göreve gelir gelmez üç yıllık bir protokol imzalayacakları ve para akışının hemen başlayacağı yönündeydi. Biliyorsunuz 22 Mayıs’ta göreve geldiler, beş aylık anlaşmayı ancak 20 Temmuz’da imzalayabildiler ve Eylül ayının ortalarında resmi gazetede yayımlayabildiler. Para akışı da o tarihlerde ancak başladı.
Yine basınla paylaştıkları, bunun 1 milyar 215 milyon TL’lik bir protokol olduğuydu. Ama resmi gazetede yayımlanınca gördük ki, 750 milyon TL idi. Yine gördük ki, aslında o 750 milyon TL’nin çok önemli bir kısmı askeri harcamalarla ilgiliydi ve sadece 203 milyon TL idi alt yapı ve reel sektör için öngörülen miktar. Yine biliyoruz ki, askeri harcamalar için ayrılan paranın 334 milyon TL’si, zaten dörtlü koalisyon döneminde Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığımız için yapılan harcamaların bir tür geriye ödenmesi anlamına geliyordu. Dolayısıyla ortada çok ciddi bir şey yoktu.
Ama en çok konuşulan şeyler, çözüm için farklı bir alternatif modelle alakalı olarak Kıbrıs sorunu, Maraş ve Türkiye Cumhuriyeti’ne gidişler, gelişler, bu protokolün imzalanması sürecinde yaşananlardı.
Her üçüne de baktığınızda, ortada ciddiye alınabilecek hiçbir sonuç yok. Kıbrıs sorununa alternatif çözüm iddiası da, aslında gerçekçi olmadığı bizim tarafımızdan da defalarca anlatılan ve kimse tarafından da gerçekçi bulunmayan bir iddia olarak orada durdu.
Maraş’taki envanter çalışması meselesi ondan sonra hiçbir şekilde bir neticeye doğru yürümedi ve bu yaklaşımla yürümesi de mümkün değildi.
“Bir de son derece plansız, programsız durumlarla karşılaşıyoruz”
‘Bunun dışında ne yapıldı?’ derseniz, belli bakanlıklarda belli çalışmalar yapıldı. Bunları ne küçümsemek ne de azımsamak isterim. Ama hükümete gelirken ortaya konulan iddia neydi? Esas itibariyle sosyal ve ekonomik kalkınmaya yönelecekleri yönündeydi.
Baktığımızda, bizim hükümetimiz döneminde bir döviz krizi yaşandı, o döneme göre döviz şu an son derece stabil koşullarda. Petrol fiyatlarında patlamalar olmuştu, bu dönemde o da son derece stabil koşullarda. Ayrıca, Türkiye’den, en azından bizim ödediğimiz 334 milyon TL’nin gelişi ve 203 milyon TL’lik bir kaynak aktarımı söz konusu. Bizde bunlar da yoktu.
Bütün bunlar yan yana geldiği koşullarda dahi esas gündem sosyal ve ekonomik kalkınma olamıyor.
Bir de son derece plansız, programsız ve ciddiyet açısından da soru işaretli durumlarla karşılaşıyoruz. Mesela en son casinolarla ilgili meclise gelen yasa tasarısında olduğu gibi.
Şu an yürürlükte olan yasada, casinoların izinleri ve ön izinleriyle ilgili belli sınırlar var. Şimdi hükümet, o sınırların esasını tamamen kaldırarak, yani aslında kim başvurursa alabilir noktasına çekerek bir yasa tasarısı getirdi meclise. Biz de o tasarıyı tartışmaya açtık. Tartışma sırasında sorduk, her başvuran izni alabilecek mi demektir bu diye. Sayın Başbakanın cevabı, ‘Hayır, yetki bakanlar kurulundadır. Bakanlar kurulu istediğine verir, istediğine vermez’ oldu. Böyle bir cevap, cevap sayılmaz zaten. Çünkü bakanlar kurulunun böyle bir keyfilik hakkı yok. Yasada belirlersiniz hangi koşullarda verilip verilemeyeceğini. Bu kriterlerden hareketle, yatırımcı da öngörülebilirliğe sahip olur.
Şu an getirilen yasa tasarısı ise, hem öngörülebilir değil, çünkü başbakan diyor ki, isterse verir isterse vermez, hem de turizm konusunda bir planlamaya dayanmıyor. Yani hangi planlamadan hareketle siz, önümüzdeki 10 yılda ya da 20 yılda kaç casino daha açılmasını öngördünüz? Turizm politikanızda, casino turizmi, ayrıca kendilerinin de söylediği eko turizm ya da üç-dört yıldızlı otellerin desteklenmesi ve kültür turizmi, tarih turizminin de devreye girmesi üzerinden bir planlama ortaya koydunuz ve gördünüz ki buna da ihtiyacınız var ve önümüzdeki 10 yılda şu kadar da casino açılsın mı dediniz?
‘Bütün bunları hesapladınız da mı getirdiniz?’ diye sorduğumuzda, bize verilen cevap, ‘Bunları meclis komitesinde görüşelim.’ Meclis komitesi, bunların görüşüleceği yer değil. Bir hükümet, kendisi bir irade koyar ortaya hazırladığı yasa tasarısıyla, bu irade meclis komitesinde görüşülür. O iradenin oluşmasına kaynak oluşturan veriler de getirilir ve onlar da tartışılır. Yine oy birliği olmak zorunda değildir. Belki muhalefet olarak bunlar yanlıştır da diyebiliriz. Ama şu an yanlış veya doğru diyebileceğiniz bir metin dahi ortada yok.
Sosyal ve ekonomik kalkınma temel hedef ise ki bence öyle olmalıdır, böyle baktığınızda turizm en önemli sektördür. 960 milyon dolar ile en çok gelir getiren sektördür. Siz bu sektörle ilgili mevzuat değişikliğine gidecekseniz ve bu kadar önemli bir mevzuat değişikliğiyse bu, tüm bu çalışmaları tamamlamanız, bu alanı planladığınızı bize göstermeniz gerekir. Planlama çerçevesinde de mevzuatı değiştirdiğiniz ve öngörülebilir koşullar yarattığınız açık olarak görülmelidir.
Oysa önümüze gelen metin böyle değil. Biz söylediğimizde kendileri de fark ettiler ve cevap olarak ‘Meclis komitesinde bunları görüşürüz’ demeyi yeğlediler. Bu bizim için ciddi bir cevap, kabul edilebilir bir cevap değil.
Dolayısıyla hükümetin 5 aylık performansına çok özetle bir değerlendirme yapacak olursak, aslında ilk iddiası sosyal ve ekonomik kalkınma olan bir hükümet açısından baktığınız zaman, birincisi gündem yaptıkları şeylerin hiçbirinin sosyal ve ekonomik kalkınma ile ilgisi yok. Sosyal ve ekonomik kalkınma ile ilgili olan kısımlarda da ciddi bir yaklaşım görmemiz, şu an itibariyle mümkün değil.
Duygu Alan – Havadis