CTP-BG Eğitim Sekreterliği tarafından yapılan açıklamada, Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanı …

 CTP-BG Eğitim Sekreterliği tarafından yapılan açıklamada, Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanı Kemal Dürüst’ün, UBP’nin genel antidemokratik tavırları çerçevesinde, önce kolej giriş sınavlarını geri getirdiği, ardından tarih kitaplarını yeniden değiştireceğini açıkladığı vurgulanarak, şimdi de Anayasa’nın laiklik ilkelerine tamamen aykırı olarak ortaokullarda seçmeli olan din derslerini zorunlu hale getirecekleri açıklamalarının ardından okul dışında “dini bilgiler kursu” adı altında kuran kursları düzenlenmesini öngören protokolü imzalamasıyla halk arasındaki endişeleri doruğa taşıdığı vurgulandı.

 
CTP-BG Eğitim Sekreterliğinin konuyla ilgili açıklamasında şu görüşlere dikkat çekildi:
 
19 Nisan 2009 erken genel seçimlerinin ardından tek başına hükümet kuran UBP, daha ilk günden itibaren aldığı tüm kararlarda ne muhalefetin, ne sivil toplum örgütlerinin, ne de sendikaların görüşlerini dikkate almamaya, halka vaat ettiklerini yerine getirmemeye devam ediyor.
Milli Eğitim, Gençlik ve Spor Bakanı Sayın Dürüst de UBP’nin bu genel antidemokratik tavrını sürdürerek, tek başına aldığı kararlarla ilk iş olarak Kolejlerin orta bölümüne, 4 yıl aradan sonra hiçbir bilimsel analiz ve değerlendirme dahi yapmadan, uygulamada olan eğitim sisteminin verilerine ve sonuçlarına bakma gereği bile duymadan, yeniden eski yöntem ve sınavlarla öğrenci almış, böylelikle eğitim sisteminde ileriye değil geriye doğru bir adım atmıştır.
 
Sayın Bakan Dürüst ve UBP, ikinci olarak yine 5 yıl önce çağdaş metot ve tekniklerle ülkemizde yazılan ve okutulan Tarih Kitaplarının değiştirileceğini açıklamış, basımlarını durdurmuştur. Aşırı milliyetçi ve şoven unsurlardan arındırılarak, siyasi tarihin yanı sıra sosyal ve kültürel tarihe de yer verilen Kıbrıs tarihinin yazıldığı bu kitaplarda kullanılan çağdaş ve barışçıl dil bütün dünyanın beğeni ve takdirini kazanmışken, Sayın Bakanın tarih kitaplarını değiştireceğini açıklaması ve muhtemelen 2009-2010 eğitim öğretim yılında tarih kitapları yerine teksir kullanılacak olması, eğitim camiasında ve halkımız arasında endişe yaratmaktadır ve tarih kitaplarının içerik ve mentalitesinin değiştirilecek olması, CTP-BG tarafından kesinlikle kabul edilemez bir tutum ve tavırdır.
 
Sayın Bakan Dürüst ve UBP, üstteki konulara ilaveten, ortaokullarda seçmeli ders olarak okutulan “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” dersinin zorunlu hale getirileceğini açıklayarak bu kez de Anayasamızda yer alan başta “Laiklik” ve “Laik Eğitim” kavramlarının tartışılmasını ve Anayasamız ve İnsan Hakları Sözleşmesi bağlamında eşitlik ilkelerini gündeme taşımış ve hepsine de ters düşmüştür. KKTC Anayasasının 1. maddesinde “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devleti, demokrasi, sosyal adalet ve hukukun üstünlüğü ilkelerine dayanan laik bir Cumhuriyettir” denmektedir. Ayrıca, Anayasanın 9. maddesinde de denmektedir ki 1. madde değiştirilemez ve değiştirilmesi önerilemez. 
 
Anayasamızın 23. maddesi de “Vicdan ve Din Özgürlüğü” ile ilgili olup;  herkesin, vicdan, dini inanç ve kanaat özgürlüğüne sahip olduğunu; kimsenin, ibadete, dinsel ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamayacağını ve dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamayacağını; Din eğitim ve öğretiminin, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılabileceğini belirtir. Bunlara ilaveten, KKTC Milli Eğitim Yasasının 19. maddesinde “Laiklik ve Din Kültürü Eğitimi” başlığında “Milli eğitimde laiklik esastır. Bu ilkeye ters düşmemek koşuluyla öğretim kurumlarında din kültürü eğitimi yapılabilir” denmektedir. Son olarak, İnsan Hakları Sözleşmesi 1 No’lu protokolünün 2. maddesinin ikinci cümlesinde “ Devlet, eğitim ve öğretim alanında yükleneceği görevlerin yerine getirilmesinde, ana ve babanın bu eğitim ve öğretimin kendi dini ve felsefi inançlarına göre yapılmasını sağlama haklarına saygı gösterir” denmektedir. 
 
CTP-BG olarak, laik bir devlet olan KKTC’de, ortaöğretim kurumlarında okutulan “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” derslerinin bugüne kadar olduğu gibi seçmeli ders olarak ve tüm farklı inanışlardaki insanlara alternatifleri ile birlikte sunulmasını uygun görmekteyiz. Ancak, bilimsel ihtiyaç analizleri sonucunda bu dersin zorunlu olmasına ortak bir şekilde karar verilirse, dersin, öğrencilere tüm dinlerin tarih ve kültürleri ile tanıtmasını, farklı din ve mezheplerin inanışlarını içerecek şekilde çeşitlendirilerek açılımlar yapılmasını öneriyoruz. Aksi halde, gerek Anayasamıza, gerek Milli Eğitim Yasamıza gerekse de Uluslararası Sözleşmelere aykırı olacaktır Sayın Bakan’ın ve UBP’nin “Zorunlu Din Dersi” uygulama projesi.
 
Bu konularda tartışmalar yoğun bir şekilde sürerken, geçtiğimiz hafta da Milli Eğitim, Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Din İşleri Başkanlığı arasında imzalanan “Yaz Dönemi Dini Bilgiler Kursu”(Kuran kursu) diye nitelenen ve Camilerde, Muhtarlıklarda, Derneklerde, Belediyelerde veya Okullarda dini bilgiler ve Kuran kursları yapılmasını düzenleyen protokol gündeme damgasını vurmuş ve halkımız arasında endişe yaratır boyutlara gelmiştir. 
 
Ülkemizde son yıllarda artarak devam eden demografik yapıdaki değişimlerle birlikte, özellikle Kıbrıslı Türklere yönelik olarak bazı kesimler tarafından estirilen “Milliyetçilik ve Dincilik Öğretileri” fırtınalarının, Kıbrıslı Türkler arasında endişeyle karşılandığı ve tedirginlik yarattığı gözlenmektedir. Bu bağlamda, Milli Eğitim, Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın “Zorunlu Din Dersleri ve Kuran Kursları” ile ilgili aldığı kararlar CTP-BG tarafından gerek bilimselliğe ters, gerek laikliğe aykırı görülmekte, gerekse de Kıbrıs Türk Halkının toplumsal, sosyal ve kültürel yapısına uygun bulunmamakta ve kabul edilemez kararlar olarak nitelendirilmektedir.  Hele, Din İşleri Dairesi Başkanı Dr. Yusuf Suiçmez’in medyada yaptığı açıklamalar, neredeyse Din İşleri Başkanlığını Milli Eğitim, Gençlik ve Spor Bakanlığı yerine koymakta ve Laikliği zedelemektedir. 
 
Okullarımızda okutulan tüm derslerin müfredatını hazırlamak görevi yalnız ve yalnızca Milli Eğitim, Gençlik ve Spor Bakanlığına aitken, Din İşleri Başkanı Dr. Yusuf Suiçmez’in “Kuran Kursları” plan program ve yönetmeliklerini hazırlaması ve “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” dersinin müfredatlarını dahi hazırlayıp Bakanlığa ve hatta Sendikalara taslak olarak sunması kesinlikle kabul edilemez ve Laiklikle bağdaştırılamaz.  
 
Sayın Suiçmez ayrıca Kuran kurslarını “bilimsel” olarak düzenleyeceklerini de açıklayarak özellikle eğitim sistemimizin genel amaçları doğrultusunda yetiştirmek istediğimiz düşünen, sorgulayan, tartışan, problemlerin farkında olan, onları kurgulayabilen ve çözebilen, eleştiren, hata yapmaktan korkmayan ve hatalarından öğrenebilen, mutlak doğru yerine alternatif doğrular arasından optimal olanı seçme becerisinde insanı ve bilimi nasıl algıladığı konusunda merak uyandırmış, şaşkınlık ve endişe yaratmıştır. Kuran kursları, uygulanması düşünülen yöntem ve teknikler ne kadar modernize edilirse edilsin pedagojik olarak etkin ve pozitif sonuçlar veremeyecek kadar “ilkeldirler”. 
 
CTP-BG olarak bu anlayışlarla düzenlenecek olan, gerek 21. yüzyıl bilim anlayışlarına gerekse de toplum yapımıza uygun olmadığını düşündüğümüz Kuran kurslarının (yaz dönemi dini bilgiler kursu), hiçbir bilimsel çalışma ve analiz yapılmadan, ihtiyaç varsa bu ihtiyaçları formal eğitim sistemleri içerisinde çözmeyi düşünmeden, bu şekilde dayatmacı bir anlayışla uygulanmasının karşısında olduğumuzu vurgulamak isteriz.  Kuran kursları adı altında, gelecekteki yolu, yönü ve açılımları ile etki alanlarını ön görebilmenin hayli zor olduğu bu yapılanışlar sistematik bir şekilde meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır. Bunun bir sonraki aşaması İmam-Hatip liseleri mi olacaktır diye düşünmemek mümkün değildir. Zaten UBP Bakanlar Kurulu ilk toplantısında Lefkoşa’daki Fuar alanındaki 39 dönümlük bir araziyi TED Vakfına anaokulundan liseye kadar okul açması için verirken, belki de ileride İmam-Hatip Liselerinin de KKTC’de  ihtiyaç vardır gerekçeleri ileri sürülerek olası okul açmasının önünü açmış da olabilecektir. 
 
Bir diğer önemli konu da yaz dönemlerinde çocuklarımıza yönelik olarak düzenlenmek istenen “Dini Bilgiler Kursu”(Kuran kursu) konusunda öne sürülen gerekçelerdir. Deniliyor ki, bazı aileler Din İşleri Başkanlığı’na müracaat ederek okullardaki dini bilgilerin yetersiz olmasından dolayı ekstra kurs düzenlenmesini istiyorlar. Eğer durum böyleyse ve Milli Eğitim, Gençlik ve Spor Bakanlığı da bu durumu gerçekten bilimsel yollarla yaptırdıkları analizlerle belirledilerse, yaz dönemi dini bilgiler ve kuran kursları yerine, okul dönemlerinde seçmeli olarak “ek din dersi” uygulamasını gündeme getirmek için program geliştirme çalışmalarına başlayabilirler. Burada önemli olan bir diğer nokta da, önerilen olası ek din derslerinin kesinlikle seçmeli olması ve bu ek dersin karne ve diplomalarda görülmemesi gerekliliğinin önemidir ki gelecekte bireylerin lehinde veya aleyhinde kullanılmasının önüne geçilebilsin.
 
21. yüzyıldaki Bilgi Toplumuna yönelik olarak planlanması gereken Eğitim Sistemimizde, günümüzde okullarımızda okutulan derslerin dünya yurttaşları yetiştirmek için yetersiz kaldığı, bu sistemlere alternatif düzenlemeler yapılması ve yeni anlayışlara göre düzenlenmesi gerektiği tartışılmalıyken; yaz dönemlerinde öğrencilere yönelik dil ve bilgisayar kursları, sanatsal, kültürel ve sportif aktiviteler düzenlenmeliyken; bu ve benzeri etkinlik ve düzenlemeleri hiç gerçekleştirmeyip, küçücük yaştaki çocuklara “Kuran kursları” verilmesini planlayarak Halkımızı “ne oluyoruz?” diye endişeye düşüren “sanal gündem mühendisleri”, Kuran kursları durumunu olay haline getirerek bir damla suda fırtına yaratmaya çalışmaktadırlar. 
 
Bilinmelidir ki, demokratik olmak, ön koşulsuz olarak her düşünceyi selamlamak sonra da onu sosyal yaşamın kalitesini artıracak verilerle donatmak yani bilimselleştirmektir. Verilerle bilimselleştirilemeyen bir olgu, anlayış, düşünce laik eğitime zarar verir. Laik eğitime zarar veren, insana ve sosyal yaşamın çeşitliliğine de zarar verir. 
 
Bu anlayışlarla, CTP-BG olarak genelde UBP’nin ve özelde Milli Eğitim, Gençlik ve Spor Bakanlığının son dönemlerde almış oldukları kararlardan akıl yoluyla dönmelerini bekler, özellikle laikliğe aykırı olan uygulamalarının kabul edilemez olduğunu vurgular, tüm bu görüşleri basınla, halkımızla ve eğitim camiası ile paylaşmak isteriz.