Kıbrıs Türk halkının çözüm iradesini ortaya koyduğu 24 Nisandan günümüze dört yıllık bir süre geçmiştir.
Kıbrıs Türk halkının çözüm iradesini ortaya koyduğu 24 Nisandan günümüze dört yıllık bir süre geçmiştir. Bu geçen sürede halkımız, hükümetimiz, Cumhurbaşkanımız ve partimiz çözümden yana olan tavrını değiştirmemiş aksine girişimlerini sıklaştırmıştır.
Bu tavır başka gelişmelerle beraber Rum tarafında Sayın Hristofyas’ın aday olmasının önünü açmış hatta uzlaşmaz olan Papatopulos’un ilk turdan kaybetmesine neden olmuştur.
Şimdi artık her iki tarafta da çözümden yana olduğunu söyleyen iki lider vardır ve bu iki lider Kıbrıs’ta bütünlüklü çözüm için kapsamlı görüşmelerin 3 Eylülde başlamasını karara bağlamışlardır.
Kıbrıs sorununun bütünlüklü çözümünün ciddi ciddi görüşülmeye başlanacağı bu günlerde, ülkemizde bazı çevreler bu çözümün referanduma sunulmasına anlaşılmaz nedenlerle karşı çıkmaktadırlar.
24 Nisan öncesinde eski Cumhurbaşkanı sayın Denktaş ile UBP nin Halkımıza referandum hakkını vermemek için ortaya koyduğu çaba henüz hafızalarımızda canlı iken ve Birleşmiş Milletler 24 nisan referandumunda oy kullanacakların kimler olacağı hakkında bir konsept oluşturmuş iken şimdi bunu yok saymak anlaşmanın önüne yeni bir engel çıkarmaktan başka bir şey değildir.
1960 anlaşmaları sonrasında referanduma gidilmemiş olması bir avantaj gibi görünse de referandumdan geçmeyen bir anlaşma olduğu için hazmedilmemiş olmasının ve toplumlararası çatışmaya açık kapı bırakmış olmasının da gözden kaçırılmaması gerekmektedir.
Bütün bunları değerlendirdiğimizde 3 Eylülde başlayacak görüşmeler sonucunda iki Liderin ortaya çıkaracağı anlaşma metninin Referanduma sunulması hem iki halkın Özgür iradesini simgeleyecek demokratik bir hak hem de anlaşmanın halklar tarafından kabullenilmesi, savunulması ve kalıcı olmasının temelini oluşturacaktır.
Böyle bir hakka karşı çıkmak kendi halkına güvenmemekten ve demokrasiye inanmamaktan başka bir şey değildir.
Partimiz, halkımızın referandum hakkının savunucusu olacaktır.
