Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin efsanevi Genel Sekreteri Naci Talat, aramızdan ayrılışının 33’üncü yılında kabri başında anıldı.
Cumhurbaşkanı ve eski CTP Genel Başkanı Mehmet Ali Talat, parti yöneticileri, milletvekilleri ile partililerin katıldığı anma töreninde; kızı ve CTP Lefkoşa Milletvekili Sıla Usar İncirli ile CTP Genel Sekreteri Asım Akansoy birer konuşma yaptı. CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman, Ankara ziyareti dolayısı ile etkinliğe katılamadı.
Usar: “Barışı sevmek, barışı istemek ayıp değil en insanca duygudur.”
Sıla Usar İncirli, Naci Talat’ın aramızdan ayrılışının 33. yılında yapmış olduğu konuşmada şunları söyledi:
“Naci Talat, 2. Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında 10 Mart 1945’te Karpaz’ın Büyükkonuk (Gomikebir) köyünde doğdu. Babası Talat Çavuş’un görevi gereği çocukluğu Karpaz’ın bir çok köyünü gezerek geçti. Memleket sevgisi, insan sevgisi, zor bir coğrafya olan Karpaz’da yaşamın mücadeleci ruhu karakterini oluşturdu. 8 yaşında tifoya yakalandı. O günlerde dünyanın her yerinde bulaşıcı hastalıklardan insanlar, özellikle çocuklar ölüyordu. Yaşama tutundu ve yaşamayı çok sevdi.
12 yaşında yolda yürürken bir bisikletlinin çarpması sonucu bacağından yaralandı. Erenköy’e çıktığı zamanlarda bacağı onu çok zorluk çıkaracaktı. Cesurdu. Erenköy’de en ön cephedeydi. Yıllar sonra vatan hainliği ile suçlandığı dönemlerde ‘ben sizin ağırlığınızca boş kovan bıraktım Erenköy’de’ demek zorunda kalacaktı. Savaşın kötülüğünü, barışın önemini ve gerekliliğini her zaman yüreğinde hissetti ve cesaretle savundu. Yenidüzen’de 24 Ekim 1984 tarihli yazısında ‘Barışı sevmek, barışı istemek ayıp değil en insanca duygudur’ diyordu. ‘Barışa ulaşabilmek için bize düşeni yapıyor muyuz? Her şeyi başımıza zorla gelenlere bırakmıyor muyuz?’ diyerek halkı uyarıyor, hareketlendirmeye çalışıyordu.
26 Mayıs 1984 Yenidüzen’de Toplumların Büyük Talihsizliği isimli makalesinde Kiprianu ve Denktaş’ın toplum lideri olmalarını talihsizlik olarak niteliyor, Kiprianu’yu Kıbrıs’ın geleceğinde Kıbrıslı Türkleri söz sahibi kılmak istemeyen bir politikanın izleyicisi olmakla, 1977 Denktaş-Makarios arasında varılan 4 ilke anlaşmasından caymanın yollarını aramakla ve 1979 doruk sözleşmelerinden hiç söz etmemekle suçluyordu.
Denktaş’ın ise Cuellar’a ve BM’ye sık sık zorluklar çıkardığını, Cuellar’ın 5 maddelik öneri paketini reddettiğini yazıyordu. İki lider de başımıza dert açıyor. Bu tutumları kime yarıyor? Ülkeye mi? Kıbrıslı Türklere mi? Böyle bir ortamda kazanan biz olamayız. Kazanan Kıbrıs olamaz, diyordu.
Böyle liderlerin elinde olmanın talihsizliğine rağmen bizler ülkemizin etrafında biriken sisli havayı dağıtarak tertemiz, dupduru bir havayı soluyacağız, diyordu.
40 yıl sonra aynı talihsizlikler hala bu halkın başına dert olmaya devam ediyor. 40 yıl sonra hala memleketin başına zorla gelenler var. 40 yıl sonra hala Kıbrıslı Türklerin hak ve çıkarlarına halel getiren iç ve dış politika güdenler var. Peki her birimiz, ülkede yaşayan her yurttaş bütün bu yaşananlardan kim fayda sağlıyor? Kim kazanıyor? diye sormamız ve bu dertlerden bir an önce kurtulmamız gerekiyor. Buna gücümüz yeter mi? Bunu yapacak cesaretimiz var mı? Bu soruların yanıtlarını Naci Talat ve arkadaşları yıllar önce verdiler. CTP bu soruların yanıtlarını bugün de vermeye devam ediyor. Evet buna gücümüz yeter. Ve evet buna cesaretimiz de var. Çünkü kazanan Kıbrıslı Türkler olmalı. Kıbrıslı Rumlar olmalı. Kıbrıs olmalı.
Düşünceleri ve yüreği umut doluydu, cesaret doluydu, insan ve memleket sevgisi doluydu. Kolları o kadar genişti ki ülkenin her yerini, insanların tümünü kucaklayabildi. Çok zekiydi, olayları kavrayışı çok hızlı ve etkileyiciydi.
Elbette Naci Talat’ı hüzünle anmak onun neşeli, sarsılmayan, yorulmayan, mücadeleci karakteri ile uyuşmaz. Naci Talat’ı mücadele ile, direniş ile, ilkeler ile, doğru siyasi hedeflerle ve gülümseyen gözlerle, meydanlardaki gür sesiyle, koskaca bir ülkeyi kucaklayan sevgi dolu yüreği ile anmak yaraşır.
Unutulmaz, her yönü ile etkileyici, cesur, yaratıcı bir karakter, sadece CTP’ye değil Kıbrıs Türk Siyaseti’ne damgasını vurmuş olan, Naci Talat, ölümünün üzerinden 33 yıl geçmiş olsa da sevgisi ve düşünceleri bizlerde her zaman yaşamaya devam edecek.
Akansoy: “bu toplumun evlatları, bağımsızlık adı altında bağımlılık için canlarını vermediler.”
CTP Genel Sekreteri Asım Akansoy ise yapıtığı konuşmada Naci Talat’ın sadece CTP değil, Kıbrıs Türk toplumu için tarihsel bir değer olduğunu belirtti.
Akansoy şunları söyledi:
“Naci Talat, büyük emekler, bedeller ve mücadeleler sonucunda kendini var etmiş, topuma mal olmuş bir değerdir. Topluma mal olduğu noktada da, günlük siyasetin dar alanlarının çok ötesinde , değiştirilemez, dönüştürülemez bir öneme kavuştuğu açıktır.
Değeri, kendi insanına olan sevgisi, toplumuna aidiyeti ve güveni, yurdumuz Kıbrıs’a aşkı, toplumsal mücadeledeki azmi, toplumu kucaklayan karakteri ve kararlılığı yanında, ortaya koyduğu görüşler temelinde de büyük anlam taşır.
Naci Talat, Kıbrıs Türk toplumunun tarihî süreçteki yolculuğunu anlamak için, birbiri ile iç içe geçmiş, birbirini etkileyen iki temel çizgiye bakmak gerektiğini belirtmektedir.
Bu temel çizgilerden ilki, kendi yurdumuz Kıbrıs’taki çözüm mücadelesinde azınlık statüsüne düşmemek, siyasal eşitliği benimsemek ve kabul ettirmek üzerine kuruludur. Bu çizgi, kendi ifadesi ile; “Kıbrıs’ın tümü üzerinde federal bir çatıda egemenliğe ortak olmayı hedefler”. Yani, Kıbrıs Türk Toplumu, adanın her köşesinde eşit söz hakkına sahip olmayı ve bu hakkı korumayı amaçlar, diyor.
İkinci temel çizgi ise kendi bölgesinde kendi evinin efendisi olma prensibine dayanır. Bu çizgi ise, toplumu ilgilendiren tüm konularda kendi kararlarını verebilme, siyasal erginliğe ulaşma, demokratik gelişimini sürdürme ve rahat bir yaşam standardı sağlama hedefi güder, demektedir. Ekonomik ve sosyal alanda insanca bir düzen kurmayı arzulayan bu temel, halkın refahı için hayati öneme sahiptir.
Bu iki temel çizgi, Kıbrıs Türk Toplumunun mücadelesinin ana unsurlarıdır.
Şu vurgusunun altını çizerek belirtmek isterim, 20 Mart 1995 tarihli Söz Gazetesine verdiği demeçte şöyle diyor : ‘Kıbrıs’ta siyasal eşit statüde federal bir çatıda egemenliğe ortak olmak davası ile demokratik ve insanca yaşanır bir düzene kavuşmak davası, ne birbirinden ayrı, ne de birbirine zıt davalardır. Aksine, birbirini izleyen ve birbirini tamamlayan iki temeldir. Bunlardan yalnız birini alanlar, bu halkın mücadelesini tam anlamıyla kavrayamayanlardır.’ Ben bu saptamayı çok değerli buluyorum.
Yine şunu da belirtmiştir, ‘bu toplumun evlatları, bağımsızlık adı altında bağımlılık için canlarını vermediler.’
Değerli dostlar, bizim bugünkü mücadelemiz, işte bu birbirini etkileyen, birbirinden bağımsız olmayan ancak her ikisi de toplumsal varoluşumuz için vazgeçilmez olan iki temel çizginin sonuna kadar sürdürülmesi mücadelesidir.
Tam da bu nedenle ‘vardık varız varolacağız’ diyoruz, tam da bu nedenle ‘ne azınlık oluruz, ne alt yönetim’ diyoruz.
Rahat uyu Naci abi, mücadelen her geçen gün büyüyor.”