CTP-BG Eğitim Sekreteri Mehmet Çağlar, son haftalarda gerek Din İşleri Dairesi Başkanı,….
CTP-BG Eğitim Sekreteri Mehmet Çağlar, son haftalarda gerek Din İşleri Dairesi Başkanı, gerekse Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanı’nın zorunlu din dersleri ve kuran kursları ile ilgili açıklama ve tutumlarının gerçeklikten uzak ve alışık olmadığımız sanal bir gündemle toplumu meşgul ederken inanç özgürlüğüne inanan insanlarımızı tedirgin etmekte olduğunu vurguladı.
Çağlar şu açıklamalarda bulundu:
Son haftalarda gerek Din İşleri Dairesi Başkanı Sayın Suiçmez, gerekse Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanı Sayın Dürüst’ün zorunlu din dersleri ve kuran kursları ile ilgili açıklama ve tutumları gerçeklikten uzak ve alışık olmadığımız sanal bir gündemle toplumu meşgul ederken inanç özgürlüğüne inanan insanlarımızı tedirgin etmektedir.
Sayın Suiçmez’in 6 Ağustos Perşembe günkü gazetelere yansıyan demecinde özellikle Devletin “Din İşleri Dairesi Başkanı” olarak Müslümanlığın Hanefi-Sünni mezhebi dışında kalan farklı inanışlarda ve farklı dinlerdeki insanların inanışlarına yönelik sarf ettiği sözler, laik bir devlette yaşayan ülkemiz insanları arasında neredeyse mezhep ayrılığını körükleyecek ve mezhep kavgalarını davet edecek bir ortam yaratmaya yönelik kesinlikle kabul edilemez sözler olmuştur.
Aleviliği “siyasi bir ayrışma” olarak göstermeye çalışan Sayın Suiçmez, “Din İşleri Dairesi Başkanı” olarak farklı inanışlardaki insanlara eşit uzaklıkta davranacağına ve her inanışa yönelik ibadet yerleri ve olanakları düşüneceğine; Aleviliğin farklı inanışları içeren Müslümanlık dinindeki mezheplerden biri olduğunu gizleyip, Aleviliği siyasi ve idolojik bir tartışma olarak göstermiştir. Bununla da kalmayıp hiç gereği yokken Kıbrıs tarihine dalıp, kendi uzmanlığı ve görev alanı olmadan Kıbrıslı Türklerin tarihinde Medreselerin ve Mevlevi Tekkelerinin bulunduğunu ancak Cemevlerinin yeri olmadığını ileri sürerek, bu inanışlara, ibadet yerlerine ve ilgili tarihe sahip insanlarımızı adeta hiçleştirmeye çalışmıştır. “Dini azınlıkların” talepleriyle ilgili mercinin kendisi değil devlet olduğunu ileri süren Sayın Suiçmez, hem Din İşleri Başkanlığı’nı devletten bağımsız bir organ gibi göstermeye, hem devleti belli bir din ve mezhebi olan bir varlık gibi algılatmaya, hem de anayasamızca laikliği vurgulanan devletimiz içerisinde “dini azınlıklar” gibi çok da tehlikeli olduğunu düşündüğümüz ayırımcılığa varan tanımlamalara yönelmiştir. Sayın Suiçmez, Cemevi açılması konusunda talepleri olan Hacı Bektaş-ı Veli Derneğini de kendinden uzaklaştırarak “devlete” yöneltmiş ve sorumluluklarından kaçmıştır!
Sayın Suiçmez Laik bir devlet olan KKTC’nin “Din İşleri Dairesi Başkanı” olarak ister Hanefi-Sünni, ister alevi mezhebinde bir müslüman olsun; ister protestan-ortodoks veya katolik hristiyan olsun; ister yahudi, ister Budist, ister şaman, hatta isterse ateist olsun; ülkemizde yaşayan her vatandaşın ve insanın inançlarına ve ibadetlerine hem eşit uzaklıkta durup ihtiyaç olan hizmetlerin götürülmesine çalışmalı, hem de özellikle devletimizi bir dinle özdeşleştirerek farklı inanışta olanları ötekileştirmekten kesinlikle vazgeçmelidir. “Biz kendi dinimizin eğitimini düzgün raya oturtamadık…” diyen Sayın Suiçmez Din İşleri Başkanı olarak ayırımcılık yapmakta ve farklı inanışlara hoşgörülü ve laik bir duruşla yaklaşmamakta; yüzyıllarca farklı inanışların özgürce yaşayabildiği adamızda adeta ülkemizde hiç görmeye alışık olmadığımız ve tasvip etmediğimiz mezhep kavgalarına yol açacak şekilde davranmaktadır.
Sayın Suiçmez’e böylesi söylemlerle halkımızı tedirgin edecek olanağı yaratan Sayın Dürüst’ü, gerek kuran kursları gerekse zorunlu din dersleri ile ilgili olarak aldıkları kararlardan dönmeye; Sayın Suiçmez’i de “laik bir devletin din işleri başkanı” olarak hem eğitimi Eğitim Bakanlığı’na bırakmasını hem de tüm din ve mezheplere eşit uzaklıkta durarak hizmetlerini laikliğe ters düşmeyecek şekilde sürdürmeye davet ederiz.