Devlet dairelerinde tüketilen fakat KIB-TEK’e ödenmeyen 70 milyon liralık borç nedeniyle Maliye Bakanlığı’nın elektrikleri kesilmeye çalışılırken yaşananlar, UBP Hükümeti’nin ülkemizi hangi duruma getirdiğini göstermektedir. Bu davranışla birlikte hükümet de yasaları tanımamakta devlet eli ile ülkemizi kaosa sürüklemektedir.
Eğer bir ülkede asayişten sorumlu polislerimiz, asli görevini yapan devlet çalışanına kuvvet göstererek engel olabiliyorsa ve emri de Sayın Bakan vermişse, anarşi devlet eliyle yaratılıyor demektir. Görev tanımlarının gereğini yerine getirme gayreti içindeki KIB-TEK çalışanlarına engel olma görevini eğer polis üstlenirse, ortada çok vahim bir durum var demektir. Bu durum aynı zamanda yasal yükümlülüğü olan görevini yerine getirmeme eğilimindekileri de cesaretlendirmektedir.
CTP Hükümeti döneminde devlet dairlerinin tükettiği elektrik enerjisinin ödenmesi için bütçeye ödenek konmuş ve ödenmiş olmasına karşın 2009’da kurulan UBP Hükümeti döneminde tüketilen enerji karşılığında bütçeye ödenek konmaması UBP’nin enerji ile ilgili politikalarını da çok açıkça ortaya koymaktadır.
Kamu çalışanı olan polisler, adaletin ve kamu vicdanının önüne set çekmek zorunda bırakılmamalıdır. Onlardan yasa dışı talepte bulunanları koruma zorunluluğu olmadığının bilinciyle hareket etmek polislerimizin görevi olmalıdır. Bu aynı zamanda mesleğin saygınlığıyla da ilgili bir durumdur. Hiçbir kamu çalışanı gücünü yasalardan almayan keyfi emirler alamaz ve bunların uygulanmasında gönüllü rol üstlenemez.
Geçitkale Belediye Başkanı’nın karıştığı ‘kafatası hırsızlığı’ iddialarının da bir türlü aydınlanamamasının nedeni polisimizin görevini layıkıyla ve zamanında yerine getirmede engellenmesidir. Kamu vicdanında büyük rahatsızlık yaratan bu iddiaların derhal soruşturulması ve adli birimlerin harekete geçmesine olanak sağlanmalıdır. Ortada bir iddia ve buna bağlı olarak yaşanan rüşvet teklifi ve tehditler söz konusudur. Dahası böylesi iddiaların merkezindeki Geçitkale Belediye Başkanı’na, hiç de anlaşılmayan biçimde ülkenin Başbakanı da ziyarette bulunuyorsa, bu aydınlatılması çok daha elzem bir duruma işarettir. Polis bu olayla ilgili soruşturmasını daha fazla geciktirmeden tamamlamalı, delil ve emareleri toplamalı ve adli makamlara olayı devretmelidir. Adaletin tecellisi hem iddia edilen suçu işleyenler, hem de eğer asılsız ise, bir daha hiç kimsenin bu tür iddialarda bulunmayacağı örnek bir dava olarak ele alınıp sonuçlandırılarak sağlanmalıdır.
Polis, asli görevi olan halkın malına sahip çıkarak, adaletin tez tecelli etmesine yardımcı olmakla yükümlüdür. Ancak geldiğimiz durumda bunu beklemek UBP Hükümeti’nin gözünden yaş beklemekle eş değerdir. Lefkoşa Türk Belediyesi’nde yaşanan skandalların ortaya çıkmasında da iş yavaşlatan yine aynı anlayıştır. Sayıştay raporlarında yer alan ve ‘suç’ olarak tanımlanmış olaylar için ne yapıldığı da ısrarla kamuoyundan saklanmaktadır. Bu açık ve şeffaf bir yaklaşım değildir ve kuşkuları beslemekten başka bir işe yaramamaktadır.
Polis Genel Müdürlüğü öncelikle kamu düzeni bakımından önleyici, sonra da meydana gelen olayları çok kısa sürede soruşturarak adaletin tecellisine yardımcı olmak ile görevli olduğu bilincinde olmalıdır. Buna ters düşen tavırlar hem polisin itibarını zedelemekte, hem de suçlarda kontrol dışı bir artışa yol açmaktadır. Bütün kamu çalışanları gibi Polis Teşkilatı da öncelikle KKTC yurttaşlarının hizmetinde oldukları bilinciyle hareket etmek zorundadır.