Başbakan Ferdi Sabit Soyer, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntının giderilmesi için kazanılmış hakları koruyarak, bir kısım küçük düzenlemelerle tedbir almakta olduklarını belirtti.

 Başbakan Ferdi Sabit Soyer, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntının giderilmesi için kazanılmış hakları koruyarak, bir kısım küçük düzenlemelerle tedbir almakta olduklarını belirtti.

           

Türkiye’den para talep etmek, iç borcu artırmak veya ekstra vergi gibi düzenlemeler yapmak istemediklerini kaydeden Soyer, 13. maaşları kaldırmak, ikramiyelere vergi koymak gibi hedeflerinin bulunmadığını, eşel mobil sistemini de kaldırmadıklarını, sadece yeni şekillendirmeye giderek  periyotları biraz açmakta olduklarını söyledi.

 

Soyer, bunu yıl sonunda maaşları ve 13. maaşları ödeyebilmek amacıyla yapmakta olduklarına işaret ederek, Kıbrıs Türk halkının kendi kendisi ile yüzleşmeye ihtiyacı olduğunu da vurguladı.

 

Maliye Bakanı Ahmet Uzun da, toplantıda konuşarak, hayat pahalılığı ödeneğinin olmadığına işaret ederek, ödeneği olamayan bir konuda ya başka bir yerden tasarruf yapmak, ya başka bir yerden gelir sağlamak, ya da o ödeneği ertelemek gerektiğini anlattı.

 

Türkiye Cumhuriyeti’nin KKTC’ye 2008 yılı için 600 Milyon YTL bir bütçe verdiğini ifade eden Maliye Bakanı Uzun, dolayısıyla Türkiye’nin bu yük içinde KKTC’ye 80-90 Milyon YTL daha vermeyeceğini belirterek, Türkiye’nin “vereceğimi verdim daha fazla vermiyorum” dediğini kaydetti         Başbakan Ferdi Sabit Soyer, bugün, Maliye Bakanı Ahmet Uzun ile birlikte Başbakanlık’ta ekonomik konulara açıklık getirmek amacıyla basın toplantısı düzenledi.

 

“Kıbrıs Türk Halkı rönesansını yaşamalı”

Kıbrıs Türk halkının tarihi bir süreçten geçmekte olduğunu belirten Başbakan Ferdi Sabit Soyer, yaşanılan bu sürecin görülemeyebileceğini, ancak kısa süre sonra arkaya bakıldığında sürecin kavranabildiğini kaydetti.

 

“Kıbrıs Türk halkı olarak biz değişim ve gelişim için kendi gerçekliğimizle yüzleşmeyi ertelememeliyiz” diyen Soyer, bu başarıldığı oranda değişim gücünün yakalanabileceğini söyledi.

 

Değişim gücünün yakalanmaması halinde sürdürülebilir olmayan statükonun da değişemeyeceğini ifade eden Başbakan Soyer, “Hedef AB ve aydınlanma ise Kıbrıs Türk halkı rönesansını yaşamalı. Hedef AB ve Kıbrıs sorununun çözümü ise gerçeklerle yüzleşmeliyiz” dedi.

 

Kıbrıs Türk halkının kendi rönesansını Kıbrıs sorunu ile ilgili olarak Annan Planı döneminde yaşadığını da vurgulayan Soyer, “Kıbrıs sorununda kendi rönesansını yani kendi kendisi ile yüzleşmeyi başarırken ekonomik, sosyal ve devlet yapısındaki gerçeklerle hala daha yüzleşmeyi başaramadı” diye konuştu.

 

Kendilerinin ana fonksiyonunun değişimciliği gündemde tutmak olduğunu vurgulayan Soyer, “Ülkemizin ekonomik, sosyal ve siyasal yapılanmalarıyla da yüzleşerek Kıbrıs Türk halkının bu topraklarda eşitlik temelinde sonsuza dek gidebilmesinin dinamiğini bu rönesansı da yaşayarak gerçekleştirmek gibi bir yurtseverlik görevimiz var” şeklinde konuştu.

 

Gayri safi milli hasılada artış

Kıbrıs Türk halkının bugüne kadar ekonomide büyüme ve bunun kaynaklarının yarattığı artı değerlerin paylaşımını yapmadığını, ortaya çıkan tüm olguların üretilen değerlerin üstüne Türkiye’den gelen yardımların kaynak olarak gelmesini içeren bir yapılanma bulunduğunu anlatan Başbakan Soyer,  bu yapının sürdürülebilir olmadığı için tıkandığını vurguladı.

 

Soyer, bu yapının bugüne kadar gelişerek sürmesini sağlayan esas faktörün 2004 itibarı ile Kıbrıs Türk halkının Kıbrıs sorunundaki değişiminin getirdiği dinamiğin ekonomiye getirdiği büyük potansiyelle, CTP-BG’nin ortak olduğu hükümetlerin aldığı tedbirlerle ekonominin büyümesi olduğunu belirtti.

 

Gayri safi milli hasıladaki artışı vurgulayan Soyer, bu yapı nedeniyle kaynakların gelişmesinin kendilerine bir kısım düzenlemeleri geliştirebilmek ve Türkiye’den gelen yardımları altyapıya ve üretken sektörlere aktarabilmek imkanı sağlanmakta olduğunu ifade etti.

 

Açığı kapatmanın yolları

Bugün ortaya çıkan bazı ekonomik sıkıntılar nedeniyle hükümetin mevcut yapıyı sürdürmesi için sıkıştırılmakta olduğuna dikkat çeken Soyer, “Bunu yapmamız, Türkiye’den cari harcamalar için daha fazla para talebini gündeme getiriyor. Veya UBP hükümetlerinin bize miras bıraktığı devraldığımız 1 katrilyon 650 trilyonluk iç borçlanmaya yeni iç borçlanmalar ilave etmemiz ya da ekstra vergi ve düzenlemeleri gündeme taşımamızı gerektiriyor. Biz bunların üçünü de yapmak istemiyoruz…” şeklinde konuştu.

 

Yapılması gereken tek bir nokta bulunduğunu belirten Soyer, bunun da kazanılmış bir kısım hakları koruyarak bir kısım küçük tedbirlerle bir kısım düzenlemeler yapmak olduğunu söyledi.

 

Bunu yapmak için de ekonomik ve sosyal yapıda değişime ihtiyaç olduğunu ifade eden Soyer, “Bunun için de Kıbrıs Türk halkı kendisi ile yüzleşmeli” dedi.

 

 

 

 

Mazeret değil…

Bugün sendikalarla görüştüğünü ve hayretler içinde kaldığını belirten Soyer, sendikaların kendisini, kuraklık, petrol fiyatları ve Kıbrıs sorunundaki çözümsüzlüğü mazeret olarak kullanmakla suçladığına işaret etti.

 

“Düşününce bunun doğal olduğunu anladım. Çünkü burada farklı siyasi görüşte buluşan bütün hareketlerin özünde temel noktası statükoyu korumaktır” diyen Soyer, bu nedenle dünyayı ve toplumu kavuran kuraklık olgusunda, toplumsal sorumluluk yerine, bunun, Başbakanın ve hükümetin mazereti olarak takdim edilmekte olduğunu söyledi.

 

Petrol fiyatlarının yükselmesinin getirdiği enflasyonist baskıyı görmeyenlerin toplumun hiçbir sorununa çare bulamayacağını kaydeden Soyer, Kıbrıs sorununda çözümsüzlüğü mazeret olarak kullandığının söylenmesine anlam veremediğini vurguladı.

 

Ekonomideki rakamlar

Yerel gelirleri dönemler içinde yüzde 152-156 oranında artırdıklarını, bu net gelir artışına rağmen maaş ve ücretlerdeki 2003’e göre artışın yüzde 162 olduğunu ifade eden Başbakan Soyer, gelirlerin ötesinde bir maaş ve ücret düzenlemesi yapıldığını vurguladı.

 

Maaş ve ücret düzenlemesini, bir kısım çevrelerin aşırı istihdama bağladığına işaret eden Soyer, bu konuda bazı rakamlar vermek istediğini belirterek şöyle devam etti: “Devletten maaş çekenlerin toplamı Aralık 2003’de 34 bin 123 kişi idi, Aralık 2007’de 36 bin 598 kişi oldu. Yani 2 bin 475 artış var. Bunun en önemli unsuru memurlar toplamında Aralık 2003’deki rakam 12 bin 683, Aralık 2007’de ise 14 bin 377’dir. Yani 1694 artış vardır. Bunun önemli bir kısmı polis, öğretmen, doktor ve hemşiredir. Neden maaşlar yüzde 162 olarak artmıştır. Buna bakmak lazım… Aralık 2003’de çalışanların maaş ve ücret toplamı Güney Kıbrıs’ta alınan maaşın yüzde 45’i kadardı. Kapıların açıldığı bu dönemde halkımızın yerinmemesi için maaş ve ücretlerde ekonomik gelişme ve büyüme nispetinde bir atış öngördük. Bu nedenle bugün Güney Kıbrıs’ın maaş ve ücretlerinin yüzde 80’ine ulaştık.”

           

Amacın, sadece çalışanların maaş ve ücretlerini yükseltmek olmadığını ifade eden Soyer, önemli olanın cepteki paranın alım gücü olduğunu, geçmişte bir kamu görevlisi bir beyaz eşya alamazken bugün 3 tane alabildiğini kaydetti.

 

Bütçedeki açık

Mali açıdan bir sıkışıklığa girdiklerini ve bazı kesimlerin aradaki açığı kapatabilmek için tek çare olarak Türkiye’den para istemeyi gördüğünü belirten Soyer, “Bunu yapamayız, zaten Türkiye bunun için para vermez. Ne yapmamız lazım. Öyleyse bir kısım tedbirleri birileri söylemeden almamız lazım” dedi.

 

Bunu düşünerek 2008’de kamu görevlilerine artış vermemeyi öngördüklerini anlatan Başbakan, ancak beklemedikleri petrol fiyatlarındaki yükselme, kuralık ve dünyadaki ekonomik kriz nedeniyle enflasyonun hesapların ötesinde artışa gittiğini belirtti.

 

“Biz 2008 içerisinde yüzde 5 enflasyon öngördük. Bütçemizi de 1 milyar 219 YTL olarak planladık” diyen Soyer, şu an için enflasyonun yüzde 7.9 olduğunu ve yıl sonuna kadar yüzde 11 olabileceği varsayımı bulunduğunu vurguladı.

 

Soyer, enflasyondaki artışın 87 milyon 270 bin YTL ek mükellefiyet getirdiğini ve bunun karşılanması gerektiğini belirtti.

 

Bunu karşılamak için tedbirler almak gerektiğini ancak bunu yaparken kazanılmış hakları kaldırmayacaklarını kaydeden Başbakan Soyer, “13. maaşı kaldıracakmışız, ikramiyelerden vergi kesecekmişiz gibi gerçek dışı olgularla siyaset sürdürülmeye çalışılıyor. Böyle bir tedbir yok. Eşel mobili kaldırmıyoruz. Yapmak istediğimiz düzenleme yıl içerisinde farklılaştırmaktır ki yıl sonunda 13. maaşı ve maaşları ödeyebilelim” dedi.

 

Daha önceki eşel mobil

Sendikaların ikna olmayacaklarını söylediğine de dikkat çeken Soyer, eşel mobilde yıllar itibarı ile HP’nin belli oranlarının asli maaşlara konsolide edildiğini geri kalanın silinip atıldığını ifade etti.

 

Sendikaların, 2001 yılında bankalar krizi ve ekonomik kriz sırasında 2 ayda bir asli maaşlara konsolide edilip HP uygulanmasına itiraz etmediğini hatırlatan Soyer, muhalefette oldukları halde kendilerinin de buna aşırı muhalefet yapmadığını vurguladı.

 

Soyer, bugün kendilerinin konsolide periyotlarını biraz açıp, 2 ayda bir olan konsolide periyodunu 4 veya 6 aya çıkarmak amacında olduklarını söyledi.  

 

Eleştiriler yapılmasına rağmen başka öneriler getiren bulunmadığına dikkat çeken Soyer, “Açık da yazabiliriz bu değişikliği. 2 ay, 3 ay, 4 ay veya 6 ay olarak Bakanlar Kurulu tarafından saptanarak ihtiyaçlara göre ödenir’ gibi bir açıklığı da getirebiliriz…” dedi.

 

Uzun

Maliye Bakanı Ahmet Uzun da, bütçenin bir “hesap kitap işi” olduğunu, dolayısıyla yılın başında bir bütçe ve ileriye dönük “gelir ne olacak gider ne olacak” diye bir tahmin yapıldığını, ayrıca hayat pahalılığının da hesaplanarak, karşılığında ödenecek ödeneğin belirlendiğini söyledi.

 

Uzun, ülkede YTL kullanılmasından dolayı Türkiye Cumhuriyeti’nin yıl başında belirlediği yüzde 5 oranındaki enflasyon ve hayat pahalılığına göre kendilerinin de bu oranı öngördüklerini, ancak şu ana kadar ödedikleri hayat pahalılığının 4 ay için yüzde 6 olduğunu ifade etti.    

 

Dolayısıyla hayat pahalılığının ödeneğinin olmadığına işaret eden Uzun, ödeneği olamayan bir konuda ya başka bir yerden tasarruf yapmak, ya başka bir yerden gelir sağlamak, ya da o ödeneği ertelemek gerektiğini anlattı.

 

“Gelirler maaşlara yetmiyor”

Uzun, KKTC’nin yerel gelirlerinin tümüyle maaş ve ücretlere gittiğini, yine de yetmediğini, dolayısıyla yerel gelirlerle yapılan harcamalardan tasarruf yapılmasının söz konusu olmadığını belirterek, gelirleri artırmak için, yeni vergiler koymadan, Türkiye’den yeni bütçe istemeden çalıştıklarını söyledi.

 

Türkiye Cumhuriyeti’nin KKTC’ye 2008 yılı için 600 Milyon YTL bir bütçe verdiğini ifade eden Maliye Bakanı Uzun, dolayısıyla Türkiye’nin bu yıl içinde KKTC’ye 80-90 Milyon YTL daha vermeyeceğini belirterek, Türkiye’nin “vereceğimi verdim daha fazla vermiyorum” dediğini kaydetti.

 

Dolayısıyla tek çözüm yolu kaldığını, bunun da hükümet ile maliyenin inisiyatifi ele alarak, planlamasını yapmak olduğunu dile getiren Uzun, hükümetin yaptığının bu olduğunu belirterek, konuşmasına şöyle devam etti:

 

“Herhangi bir gasp yok”

“Herhangi bir gaspın ve hakkın kaldırılması diye bir şeyin gerçekle ilgisi yoktur. Hatta çalışanların bir kayba uğraması da söz konusu değildir, hayat pahalılığı ödenecek, hesaplama sistemi aynı olacak, ama iki ayda yüzde iki alacağına dört ayda dört alacaktır.

 

Bizim 13. maaşları kaldırma gibi bir düşüncemiz de yoktur. Yeni vergiler koyma veya emekli maaşlarında ve ikramiyelerde kesinti yapma diye bir niyetimiz ve düşüncemiz yoktur.

 

Biz mevcut hakları geriletmeden kendi içinde planlama yapıp yürütme düşüncesindeyiz, hiçbir hakkı ortadan kaldırmadan vermek ancak böyle mümkündür.”

 

“En uygun yöntem buydu”

Bakan Uzun, bu konuda çözüm gerektiğini, Türkiye’den para isteyerek olmayacağını, zaten Türkiye’nin KKTC bütçesinin üçte birini karşıladığını belirterek, bu sorunu KKTC’nin kendi olanaklarıyla çözmesi gerektiğini, en uygun yöntemin de bu olduğunu söyledi.

 

Uzun, bu yöntemle hiçbir hak gasp edilmeden ve geri çekilmeden sadece zamanlama bakımından bir plan program yapıp yürümek gerektiğini, kendilerinin de bunu yaptığını kaydetti.