Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Tufan Erhürman, Cumhurbaşkanlığı makamının hem iç, hem de dış konularda son derece önemli olduğuna dikkati çekti. Erhürman, “İçeride ve dışarıda çok daha aktif bir Cumhurbaşkanlığı olmalı. Önümüzdeki beş yılda başta Türkiye ve Avrupa ülkeleriyle çok daha yoğun diplomatik ilişki yürüten, Sarayönü’nde oturup kalmayan bir Cumhurbaşkanlığı sürecine ihtiyacımız var” dedi.
CTP lideri Erhürman beraberindeki heyetle birlikte, Maraş Birlik ve Dayanışma Derneği ile Maraş bölgesi muhtarlarını ziyaret etti. Erhürman ziyaretlerinde yaptığı konuşmalarda, pandemi sürecinin ekonomiye yansımalarına dikkati çekti, alınan veya alınmayan kararlar nedeniyle işsizlik ve ekonomik krizin birçok insanı perişan ettiğini söyledi. Doğu Akdeniz’deki gelişmelere de değinen CTP Genel Başkanı Erhürman, herkesin endişe içinde olduğunu kaydetti.
Erhürman, tüm bu gelişmelerin Cumhurbaşkanlığı seçimini ve sonrasındaki beş yıllık görev süresini çok önemli kıldığını vurguladı ve “Ne pandemi üç ayda bitecek, ne onun ekonomik etkileri üç ayda bitecek, ne de Doğu Akdeniz’deki paylaşım mücadelesi üç ayda bitecek. O yüzden Kıbrıs Türk halkı olarak çok zorlu bir sürece giriyoruz” dedi.
Cumhurbaşkanlığı’nın sembolik ve sadece müzakerelerle sınırlı bir makam olmadığını vurgulayan Erhürman, “Hükümetlerin neredeyse her sene değiştiği bu ülkede, tek istikrarlı makam beş yıllık görev süresiyle Cumhurbaşkanlığı’dır. İçeride çok daha aktif bir Cumhurbaşkanlığı’dır bizim kafamızdaki proje. Ama dışarıda da başta Türkiye Cumhuriyeti ve Avrupa ülkeleriyle çok daha yoğun diplomatik ilişki yürüten, Sarayönü’nde oturup kalmayan, bu memleketin dışarıya anlatmak zorunda olduğu çok derdi olduğunun farkına varan, Maraş gibi meseleleri gerçekten sıcak tutmayı başaran bir Cumhurbaşkanlığı sürecine ihtiyacımız var” dedi.
“FARKLI BİR CUMHURBAŞKANLIĞI”
Önümüzde çok kritik bir beş yıllık süreç olduğunu anlatan Erhürman şunları kaydetti:
“Kıbrıs Türk halkı bir taraftan içeride kendi ayakları üzerinde duracak ekonomik yapıyı yaratmak zorundadır. Diğer taraftan da dışarıda haklarını ve hukuki pozisyonunu çok iyi bir şekilde ortaya koymak zorundadır. Sanki bu adanın üzerinde Kıbrıslı Türkler yokmuş gibi bir davranışı bizim daha fazla kabul etmemiz ve sindirmemiz mümkün değildir. Biz adanın tamamı üzerinde hakkımız olduğunu söylüyoruz. İster denizde, ister karada, nerede hidrokarbon çıkarsa hak sahibiyiz. Kimse de bunu görmezden gelemez, gelmemeli.”