Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Genel Sekreteri Erdoğan Sorakın, UBP-DP Azınlık hükümetinin demokrasiyi, örgütlülüğü, özgürlüğü hazmedemediğini vurguladı. Sorakın,” UBP-DP Azınlık Hükümeti plansız, programsız sadece günü kurtaracak politikalar yapıyor. Bu hükümetin topluma verecek hiçbir şeyi kalmamıştır. Öyle bir vizyonları da yoktur. Bu nedenle erken seçim kaçınılmaz görünmektedir” dedi. Olası bir erken seçime ise CTP’nin hazır olduğunu kaydeden Sorakın, “CTP tüm kadroları ile olası bir erken seçime hazırdır” ifadesinde bulundu. Cenevre sürecini de değerlendiren Sorakın, “Cenevre ile ilgili ihtiyatlı bir iyimserlik içerisindeyiz. Kıbrıs sorunu artık çözülmesi gerekir diye düşünüyoruz. Cenevre iyi bir şanstır, ama son şans değildir” yorumunda bulundu.
Cenevre’de 12 Ocak’ta Kıbrıs konusunda önemli bir süreç başlıyor. CTP de orada olacak, süreci yakından takip edecek. Cenevre’den beklentiniz nedir? Süreç sizce nasıl gelişir? Bu son şans mı?
Erdoğan Sorakın: Cumhuriyetçi Türk Partisi, kurulduğu 1970 yılından itibaren Kıbrıs sorununun federal bir yapı çerçevesinde çözülmesi, ülkemizde demokrasinin, sosyal adaletin, hukukun üstünlüğünün tesis edilmesi ve emeğin hak ettiği karşılığı bulması için mücadele etmiştir. Kıbrıs’ta çözüm ve barış siyasetini her platformda hararetli bir şekilde savunmuştur. CTP, Annan Planı’nın referanduma sunulması için gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasında ve büyük bir çoğunlukla evet çıkmasında öncülük etmiştir. Annan Planı referandumunda bir evet çıkması moralleri bozsa da, motivasyonu azaltsa da mücadelesini kararlılıkla sürdürmüştür. CTP’nin hükümette Sayın Talat’ın da Cumhurbaşkanı olduğu dönemde Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik olarak ciddi çalışmalar yapmıştır. 23 Mayıs ve 1 Temmuz 2008 mutabakatları yanı sıra, Mali Yardım Tüzüğü’nün hayat bulması, Taşınmaz Mal Komisyonu’nun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından iç hukuk yolu olarak kabul edilmesi önemli gelişmeler olup, sürecin bugünlere taşınmasına ciddi katkı sağlamıştır. CTP bugün de mücadelesini aynı kararlılıkla sürdürüyor. Gerek Mont Peleran sürecinde gerekse Cenevre sürecinde, CTP üzerine düşen görevi yapmaya devam ediyor. Güney Kıbrıs’taki çözüm yanlısı partilerle görüşmeler yaparak, sürece katkı koymaya çalışıyor. Cenevre öncesi Türkiye hükümeti ve ana muhalefet partisi ile de görüş alış verişinde bulunmuştur.
CTP, Cenevre sürecinde orada olacak, sürecin olumlu sonuçlanması için elinden gelen çabayı gösterecek. Biz Kıbrıs sorununa daha geniş bir perspektiften bakıyoruz. Kıbrıs’ta bulunacak çözümün Türkiye, Yunanistan ve Ortadoğu’da da etkili olacağını, özellikle Türk-Yunan sorunlarının çözümüne katkı sağlayacağını, Türkiye’nin AB ve Uluslararası ilişkilerinin gelişeceğini düşünüyoruz.
Cenevre ile ilgili ihtiyatlı bir iyimserlik içerisindeyiz. Kıbrıs sorunu yarım asırdan fazla bir süredir uluslararası camianın, BM’nin gündeminde olan bir sorundur. Artık çözülmesi gerekir diye düşünüyoruz. Cenevre iyi bir şanstır ama son şans değildir. CTP’nin Federal Çözüm dışında herhangi bir planı yoktur. Tarafların ve garantör devletlerin iyi niyetli olması durumunda sorun çözülür diye düşünüyorum.
‘Utanç duysunlar’
UBP-DP Azınlık Hükümeti’nde ‘kriz’ olduğu artık Meclis’te iki parti başkanının yaptığı konuşmalardan da belli oluyor. Sizce hükümetin ömrü ne kadar? CTP olası bir erken seçime ne kadar hazırlıklı?
Erdoğan SORAKIN: UBP-DP azınlık hükümeti 16 Nisan 2016’da adeta sivil bir darbeyle hükümete gelmiştir. Yaklaşık olarak dokuz aydır hükümet ediyorlar. Ancak bu dokuz ayda olumlu hiçbir icraatları olmadığı gibi, birçok uygulama ya mahkeme tarafından iptal edilmiş, ya da kamuoyu tepkisi nedeniyle geri çekilmiştir. Girne İkinci Bölge Emirnamesi, yasa dışı verilen yurttaşlıklar, yanı sıra Meclis tatildeyken çıkardıkları “Seyrüsefer Affı” , “Muhaceret Affı” gibi kanun gücünde kararnameler de mahkeme tarafından iptal edilmiştir. “Muhaceret Affı” hukuka uygun olarak Meclis’te yapılan yasa değişikliği ile şu anda uygulanıyor. 87 ithal ürüne % 3 ek fon uygulaması, iki öğretmenin yasadışı olarak bakanlığa nakledilmesi açılan davalar sonuçlanmadan tepkiler nedeniyle geri çekilmiştir. Aslolan Anayasa ve yasalardır. UBP-DP Azınlık Hükümeti eskisi gibi hukuk tanımaz, antidemokratik ve baskıcı uygulamalarına devam ediyor. KIB-TEK’e, Kooperatif Bankası’na, Vakıflar Bankası’na münhalsız ve sınavsız birçok istihdam yaptılar. Birçok “T” ve olmayan su için kuyu izni verdiler. Mayıs 2006’da, 42 KIB-Tek çalışanının işine son verdiler. Sırf sendika üyesi oldukları için işten durdurulan ve şu anda Meclis önünde çadır eyleminde bulunan 32 CAS çalışanı için utanç duymaları gerekmektedir. Çağdaş toplum, örgütlü toplumdur. Hükümet toplumun çağdaşlaşmasını istemiyor. Geçtiğimiz Aralık ayı başlarında Doğu Akdeniz Üniversitesi Vakıf Yöneticiler Kurulu Başkanı Sayın Mehmet Bayram, demokratik olmayan ve huzuru bozmaya yönelik talep ve isteklerden dolayı istifa ettiğini açıklamıştı. Bir taraftan “Demokratik ve Özerk Üniversite” için Meclis’te hazır olan yasa için hiçbir çaba göstermeyeceksin, diğer taraftan antidemokratik uygulamalarla istihdam olanağı yaratmaya çalışacaksın.
Kıbrıs Türk Toplumu bir süre önce yaz-kış saati uygulaması nedeniyle ciddi bir karmaşa yaşadı, ardından araba plakalarının değiştirilmesi gündeme geldi, tepkiler karşısında karar değiştirildi, daha yumuşak bir geçiş öngörüldü. UBP-DP Azınlık Hükümeti plansız, programsız sadece günü kurtaracak politikalar yapıyor. Bu hükümetin topluma verecek hiçbirşeyi kalmamıştır. Öyle bir vizyonları da yoktur. Bu nedenle erken seçim kaçınılmaz görünmektedir.
CTP tüm kadroları ile olası bir erken seçime hazırdır. CTP, bu ülkenin en eski, aynı zamanda en örgütlü ve en disiplini partisi konumundadır. İnsan kaynağı açısından da en zengin partiyiz. Bilinçli bir üye yapımız bulunmaktadır. Bu nedenle her koşulda seçime hazırız.
DPÖ 2016 yılı enflasyon oranını açıkladı. Asgari Ücret Saptama Komisyonu ise çalışmalarına devam ediyor. Ne bekliyorsunuz?
Erdoğan SORAKIN: Ocak ayında uygulamaya konulacak olan asgari ücret için komisyon iki kez toplanmasına rağmen hiçbir karar üretememiştir. Asgari ücret 1 Temmuz 2016 itibarı ile 1,834 TL olarak belirlenip uygulamaya konmuştu. Temmuz-Aralık hayat pahalılığı oranı % 8 civarında. Son iki ayda TL’de en az %20 civarında kayıp oluşmuştur. Benzin, gaz ve temel gıda maddelerine yapılan zamlara ilaveten 21 Aralık itibarıyla elektrik ücretlerine % 20-25 civarında zam yapılmıştır. Son iki ayda alım gücü % 30 civarında gerilemiştir. Sadece HP oranında yapılacak olan % 7-8’lik bir artış asgari ücretle geçinenleri açlık sınırının altına düşürecektir. Kamu görevlileri için de durum aynıdır. Oluşan HP’nin maaşlara konsolide edilmesi alım gücü kaybını karşılamayacaktır. Hükümetin TL’nin değer kaybı, pahalılık ve kayıpların karşılanması konularında çareler üretmesi gerekmektedir. Ben böyle bir yaklaşım beklemiyorum. Bununla birlikte UBP’nin tek başına hükümette olduğu 2009-2013 döneminde 2010 ve 2012 yıllarında asgari ücrete hiçbir artış yapılmadığını, 2011 yılında oluşan %14.72’lik HP’nin ise kamu görevlilerinin maaşlarına konsolide edilmediğini unutmamak gerekir.
‘Gasp edilen hakları, yeniden iade etmiştik’
KTÖS ajandaları ve sendika profesyonelliklerinin kaldırılması girişimini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Erdoğan SORAKIN: KTÖS ajandasında yer alan bilgileri TMT mensubu Mehmet Tremeşeli, akademisyen Niyazi Kızılyürek, araştırmacı yazar Ahmet An’ın kitaplarında bulabiliriz. Ajanda tepkisi koyanlar toplumda kamplaşmayı, çözüm ve barış güçlerini, dağıtmayı, ötekileştirmeyi amaçlamaktadırlar. Görüşme sürecinin bu aşamasında çözüm ve barış yanlılarının birliğine ve dayanışmasına ihtiyaç vardır. Provokasyonlara gelmemek gerekmektedir. Hükümetin bu olaydan sonra sendika profesyonelliklerinin kaldırılması için yasa tasarısı hazırlaması ve bunu tasarrufa bağlaması gerçekçi değildir. Bu girişim sendikal faaliyetleri engellemek, sendikaları etkisizleştirmek için yapılıyor. UBP ve DP bu ülkede demokrasiyi, örgütlülüğü, özgürlüğü hazmedemiyor. Biz onay vermiyoruz.
2002 yılında çözüm sürecinin yoğunlaştığı, paketlere karşı çıkıldığı ve toplumsal muhalefetin arttığı dönemde de profesyonel sendikacı sayısı UBP-DP hükümeti tarafından 3’ten 1’e düşürülmüş ancak gasp edilen bu hak, 2004 yılında CTP hükümeti döneminde sendikalara iade edilmişti.
CTP’de uzunca bir süredir gruplaşma yaşandı. Yeni yönetimle partide ‘Birlik beraberlik’ mesajı verildi. CTP’de geçtiğimiz hafta yaşanan istifaları bu doğrultuda nasıl değerlendirdiniz?
Erdoğan SORAKIN: Partide uzun bir süredir bazı sıkıntıların yaşandığı doğru. Bu sıkıntılar zaman zaman fikirsel, zaman zaman da kişisel sıkıntılar olarak nüksetmektedir. CTP, homojen bir parti değildir. Farklı görüşlere sahip üyelerimizin olması bizim zenginliğimizdir. Demokratik Merkeziyetçilik CTP’nin en temel ilkelerinin başında gelmektedir. Parti, gündemindeki her konuyu karar organlarında katılımcılık anlayışıyla ve yoğun bir şekilde tartıştıktan sonra karara bağlar, alınan kararlara da herkes sahip çıkar. Geçmiş dönemlerde bu konuda bazı zafiyetler yaşandığını biliyoruz. Sayın Genel Başkan’ın da birçok kez ifade ettiği gibi eski dönemle ilgili kalın bir çizgi çizilmiştir. Yeni dönemde demokratik merkeziyetçilik ve parti disiplininden asla taviz verilmeyecektir.
Geçtiğimiz günlerde isimleri parti ile özdeşleşmiş, partide uzun yıllar milletvekili, ilçe başkanı, bakan olarak görev yapmış, parti politikalarının şekillenmesinde emek vermiş arkadaşlarımız bazı gerekçelerle partiden istifa etmişlerdir. Üzgünüz, ama kırgın değiliz. Hizmetlerinden dolayı kendilerine teşekkür ederiz. Önümüzdeki süreçte dayanışma içinde olmayı arzuluyoruz.
‘Kabine üyelerinin haberi yok, trajikomik’
Barbaros Şansal’ın sınır dışı edilmesini, oluşan kamuoyunu, hükümetin kararını nasıl yorumluyorsunuz?
Erdoğan SORAKIN: 2015 yılında yaşanan bir olaydan dolayı yargılanıp cezasını çeken Barbaros Şansal’ın, bir buçuk yıla yakın bir süre önce yaşanan olay gerekçe gösterilerek sınır dışı edilmesini hukuk dışı bir uygulama olarak değerlendiriyorum. 2015 yılında bir ihmal veya yasadışılık söz konusu olmuş olsaydı Sayın Bakan göreve gelir gelmez gereğini yapmalıydı. Herhangi bir sebeple hapislik cezası alan birisinin cezasını çektikten sonra zorunlu olarak yurtdışına çıkmasını öngören herhangi bir mevzuat yok. Karardan kabine üyelerinin dahi haberdar olmaması olayın ne kadar traji komik olduğunun bir göstergesi. Böyle bir davranış demokrasi ile hukuk ile bağdaşmıyor. Türkiye’deki linç girişimi ise bir insanlık ayıbı. İnsan hakları ile bağdaşmıyor.