Cumhuriyetçi Türk Partisi Genel Başkanı Tufan Erhürman, bugün Genel Merkez’de gazetecilerle buluştu. Hükümetin icraatları, Kıbrıs Sorunu ve CTP’nin politikaları konusunda değerlendirmelerde bulunan Erhürman, iç ve dış konularda yaşanan gelişmeleri aktardı.
Hükümetin zamlar konusunda attığı adımların dövizin yükselmesi karşısında ezilen halkın belini daha da büktüğünü belirten Erhürman, “Hükümet dövizde artış var biz ne yapalım demeye devam edecekse kendilerine ihtiyacımız yoktur, bu tespiti muhasebeciler de yapabilir” dedi. Hükümetin bu konuda bir çalışması var mı diye soran Erhürman, “Ne yazık ki yok. Hükümet zam yaparken kendilerinden beklenir ki bu ağır yükü halkıyla paylaşsın, hiçbir şey yapamazsa halkı durumla ilgili olarak ayrıntılı biçimde bilgilendirsin. Ancak bu konuda ne yapıyor? Hiç! Mercedes alımları daha hafızalarda… Hükümetin tasarruftan anladığı tek şey sendika profesyonellerinin ortadan kaldırılması. Hükümet aciz durumdaysa ve yükün altına girmekten kaçıyorsa, tam tersine maliyeye yük üstüne yük bindirmeye devam edecekse, bırakıp gitsin” dedi.
HÜKÜMET SORUMLULUKLARINI YERİNE GETİRMİYOR
Erhürman, dokuz aylık UBP-DP Azınlık Hükümeti’nin işlemleri aleyhine mahkemelerde en fazla ara emri alınan hükümet olduğunu belirtti. Bakanlar Kurulu tarafından verilen vatandaşlıklardan tutun da yasa gücündeki kararnamelere, onlardan emirnamelere kadar pek çok hukuka aykırı işlem yapıldığını ve bunların bir kısmının mahkemeler tarafından ara emriyle durdurulduğunu, bir kısmının ise idare tarafından, ara emri verileceğinin fark edilmesi üzerine geri alındığını hatırlatan Erhürman, “Bir garabetle karşı karşıyayız” dedi. Hükümetin bir diğer tavrının da sivil toplum örgütlerine karşı olduğunu vurgulayan Erhürman, eylemlere neden olan trafik kazasının ardından başbakanla görüşmek isteyen öğrencileri Özgürgün’ün kabul etmemesinin hükümetin zihniyetini çok net şekilde ortaya koyduğunu söyledi. Hükümetin her toplumsal olay karşısında suskunluğunu koruduğunu, açıklama yapma gereği dahi duymadığını, sorumluluğunu yerine getirmediğini vurgulayan Erhürman, bir diğer konunun da CAS çalışanları olduğunu belirtti. Erhürman, “Ben Meclis kürsüsünden de sordum… Bu insanlar işten çıkarılmalarının nedeni olarak sendikalı olmalarını ve toplu sözleşme istemelerini gösteriyor. Hükümet ise yine sessiz. Ne zaman bıkıp, yorulup, teslim olacaklar diye bekliyor. Söz konusu olan anayasal bir haktır, sendikalaşma bir insan hakkıdır. Hükümet benzer yaklaşımı diğer sendikalara karşı da yürütüyor. ‘Sendikalar haddini aştı’ diyerek profesyonellikleri kaldırmaya kalkıyor. Ama Başbakan Meclis kürsüsünden bunu söylerken öneride yazılı gerekçe olarak, tasarrufu gösteriyor. Büyük bir garabetle karşı karşıyayız” dedi.
MALİ PROTOKOLÜ HEMEN İMZALADILAR AMA UYGULAMIYORLAR
CTP’nin TC-KKTC arasından imzalanan mali protokolü geciktirdiği için ülkeye para akışı sağlanamadığını savunan UBP-DP’nin göreve gelir gelmez mali protokolü imzaladığını ancak şu ana kadar taahhütlerinin hiçbirini yerine getirmediğini belirten Genel Başkan Erhürman, “Ülkeye para akışı konusunda sıkıntı yaşanıyor. CTP’nin bu protokolde karşı çıktığı ve desteklediği şeyleri ortaya koyduk, koymaya da devam ediyoruz. Desteklediklerimizi getirin birlikte geçirelim diyoruz ancak hükümet kanadında çalışma yok” dedi.
DENKTAŞ ‘ŞUBAT’TA DUVARA TOSLAYACAĞIZ’ DEDİ
KTHY eski çalışanlarının haklarıyla ilgili yasa Meclis’ten geçerken Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı Serdar Denktaş’ın bu kararın hem hükümet programına hem mali protokole hem de bütçeye aykırı olduğunu, bu yasa onaylanırsa Şubat ayında ülkenin duvara toslayacağını söylediğini hatırlatan Erhürman, “Ama hükümet bir şey olmamış gibi devam ediyor. Şubat’ın gelmesine 15 gün kaldı. Duvara toslamazsak demek ki Serdar Denktaş yalan söylüyor. İstifa edecek mi? Maliyenin başındaki, hesabı kitabı en iyi bilen kişi bunu söylediğine göre öngörüsü gerçekleşmediği takdirde istifa edecek mi? Bu ülkede artık bir şeyler değişecek mi?” diye sordu.
‘TASARRUF’ DİYEN HÜKÜMET CENEVRE’YE ÇOK GENİŞ BİR KADROYLA GİTTİ
Bu kadar tasarruf meraklısı bir hükümetin Cenevre’ye çok geniş bir kadro ile gittiğini, bunun basında yeterince sorgulanmadığını kaydeden Erhürman, “UBP-DP hükümeti öyle bir kadro ile gitti ki sanırsınız ki Cenevre’nin fethine gidiyorlar” dedi. Kadronun başında olması gereken Başbakan Özgürgün’ün üçüncü gün Cenevre’ye gittiğini kaydeden Erhürman, “Başbakan ortada yoktu. Birinci yemekte (ki en önemli yemekti) Sayın başbakan orada olmadığı için yemekte bulunamadı. Konferansın açılışındaki resepsiyonda ise başbakan orada olmasına rağmen resepsiyona gelmedi. Bu kadar insanı oraya götürdü. Nereden çıktı bu para? Madem tasarruf politikanız var… Çocukların içtiği şuruba kadar zam yapılıyorsa bu kadar büyük kadroyu oraya nasıl götürdüğünüzü de ortaya koyun” dedi. Erhürman şöyle devam etti:
“Sayın Cumhurbaşkanından şikayet ettiler bilgilendirme yapılmadı diye… Oysa sadece bir gece yapılmadı bilgilendirme, o da müzakere gece yarısı bittiği için. Ertesi gece yapılana da protesto için kendileri gelmedi. Haritanın verildiği günün gecesi yapılan toplantıya katılmadılar. Görüşlerini ortaya koymadılar. Üstelik ortada henüz bir anlaşma yokken hayır kampanyası başlattılar, kurmaca haritalar yayınladılar. Milliyetçi bir hava yaratıp, zamları, hukuka aykırı adımları örtbas etmeye çalışıyorlar. Toprak elden gidiyor diyerek insanları bölüp yönetmeye soyunuyorlar.”
PLANSIZ PROGRAMSIZ YATIRIMLAR
UBP-DP hükümetinin bir ‘plansızlıklar hükümeti’ olarak ortaya çıktığını kaydeden Erhürman, Kumyalı’ya yapılması planlanan Noel Baba yatırımına da dikkat çekti. Ülkenin en önde gelen sektörünün turizm olduğunu belirten Erhürman, bunun planlanması gerektiğini, Bafra’da sahilin tamamen kitle turizmine açıldığını, zamanında 15-16 otel yapılması planlandığını ancak sadece iki tanesinin hayata geçtiğini, üç tanenin yapılmasına devam edildiğini ancak dokuz otelin tahsisi yapıldığı halde yatırımın yapılmadığını vurguladı. Erhürman, “Her şey dahil sistemi ile çalışan büyük otel niyeti varsa orada yapılsın. Yatırımları yapılmayan tahsisleri iptal et yenisine ver. Bunları yapmayıp eko-turizme açılması gereken Kumyalı’da hem de orman arazisini verip ‘güzel bir yatırım’ deyip geleceği düşünmeden durumu idare ederek yönetemezsin. Bu plansızlıktır. Dün de Anafartalar’da benzer bir sorun çıktı karşımıza. Bütün öğretmenler lise ile ortaokulun ayrılması görüşünde ancak diyorlar ki Karakum bölgesine taşınırsa orada trafik yoğun. Hem çocukların yaya olarak okula gitmesi mümkün değil diyorlar. Hükümet bunları dikkate alarak planlama yapmalı” dedi.
AVRUPA’DA GENÇLER İKİ ÜÇ DİL BİLİYOR? PEKİ YA BİZİMKİLER?
Artık Avrupa’da 18-19 yaşındaki çocukların sadece İngilizce konuşmadığını bunun yanında birkaç dil daha konuştuğunu kaydeden Erhürman, eğitimdeki plansızlık ve umursamazlık nedeniyle eğitilemeyen çocukların o çocuklarla nasıl rekabet edeceğini sordu. Bu sorunun memleketin gelecek sorunu olduğunu vurgulayan Erhürman, özel-kamu okulları arasında uçurumun büyüdüğünü, bu iki grubun çocukları arasında ileride bir uçurum olacağını ve bunun yaratacağı sosyal problemlerin çok korkunç olacağını belirtti. Erhürman, “Buna yönelik konuşamıyoruz bile. Eğitim sorunlarına bakış açımız duvar yıkıldı mı, öğretmen eksik mi? Sağlıkta da aynı şeyler… İkinci iş yasağına ilişkin ortada hep söz var, laf var. Ben de özeleştirimizi yapıyorum; bu iş bu günün konusu değildir ama bugün artık en yakıcı noktaya ulaşmıştır. Serbest çalışanlarla kamu doktorları her gün didişsin ve sağlık bakanı seyretsin. Bu döngü artık bozulmalıdır. Bu hükümetle bu iş gitmez. Biz de hükümete aynı zihniyetle geleceksek böyle gitmeyeceği belli. Tarımda, turizmde master planı hazırlamamız gerekiyor ama bahsettiğim süslü sözler değil. Köy köy planlama yaparak iktidara geleceğiz. Eğitim ve sağlıkta da plan hazırlığı içindeyiz” dedi.
KURULTAYDA VERDİĞİM SÖZÜN ARKASINDAYIM
Partide yaşanan istifalar konusuna da değinen Erhürman, kurultayda üyelere bir söz verdiğini, sözünün arkasında olduğunu kaydetti. Erhürman şöyle konuştu:
“Kurultayda kalın bir çizgi çekiyoruz dedim. İç çekişmeler, iktidar arayışları, egosantrik çekişmeler olmayacak, bunları çizginin ötesine taşımaya kalkan arkadaşlar için tüzük ne gerekirse uygulanacak dedim ve arkasındayım. Kararları verecek olan Disiplin Kurulu’dur. Bu konuda zerre kıpırdayacak değilim. Bu partinin artık daha fazla kamuoyu önünde kendi iç çekişmeleriyle anılmasına müsaade etmeyeceğim sözünü verdim. İstifa eden arkadaşlar oldu, belki daha da olacak. Bu bizi yıldıran bir şey değil. Hiçbir arkadaşıma istifa ettiği için kırgın değilim, hiçbir arkadaşımı bu sebeple kıracak da değilim. Bu partiye çok uzun yıllar hizmet etmiş insanlara sevgisiz ve kırıcı konuşmayı ne kendime, ne yoldaşlığa, ne de ideolojime yakıştırırım. Parti içinde kimsenin böyle bir şey yapmaması için de gerekeni yapacağım.”
ENERJİ ANLAŞMASI KONUSU
CTP’nin son günlerde en çok gündemde olduğu konunun enerji anlaşması olduğunu belirten Erhürman sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bir kez daha söylüyorum. Kim okursa okusun, bunun enerjide işbirliği konusunda bir niyet anlaşması olduğunu anlar. Bu anlaşma elektrikte enterkonnekte sisteme bağlanma anlaşması değildir. Ha bunun arkasından bu gelebilir mi? Tabii ki olabilir… Meclis’te onayladığımız anlaşmayla bu konunun doğrudan bir ilişkisi yok. Bu konudaki duruşumuz çok net. CTP sol bir partidir ve bugünden önce çok da hak ettiği değeri vermediğimiz ekonomiyi planlama yükümlülüğü vardır. Sol politikaların temelinde ekonomi politikaları vardır. Bunu doğru dürüst çalışmayan bir sol olamaz. Ekonomiyi enerjiden bağımsız konuşmak mümkün değil. Elektrikte maliyetleri ucuzlatacak, arz güvenliğini sağlayacak ve Avrupa’nın dahil olduğu enterkonnekte sisteme bağlayacak bir anlaşmaya karşı olmadığımız gibi, böyle bir anlaşmayı destekliyoruz. Bunu ilk kez de söylemedik. Ekim ayında, Meclis’te elektrikle ilgili genel görüşme yapıldığı gün de söyledik. Benim derdim bu halkın çıkarlarıdır ve açıkça tavrımı koyuyorum. Şartlarımızı metin önümüze gelmeden söylüyoruz. Sebebi de, sanayicinin de, üreticinin de söylediği gibi daha ucuz elektrik almak ve arz güvenliği sağlamak. Bu ekonomimiz açısından hareketlenme sağlayacak. Bu sol politikadır. Eğer ucuzlamayacaksa zaten hayır diyeceğimizi söyledim. CTP’nin politikalarında ne bir sallantı, ne de bir sapma var.”
DÜNYADAKİ GELİŞMELER VE KIBRIS SORUNU
İngiltere’nin Brexit kararı, Rusya’nın konumu, Amerika’da Trump’ın başkan seçilmesi, BM’de yeni genel sekreterin göreve gelmesi, Suriye için Astana’da yapılacak barış müzakereleri konularını alt alta koyduğunda Kıbrıs Sorunu’nun bunlardan bağımsız düşünülemeyeceğini, siyasetin sadece Sarayönü perspektifi ile yapılamayacağını kaydeden Erhürman, “Biz bu ülkede öngörülemez koşullardan öngörülebilir koşullara geçmeyi hedefliyoruz. Birinci hedefimiz bu. ‘Kıbrıs Sorunu çözülmeden bu ülkede bir şey yapılmaz’ görüşü bana göre politik değildir, apolitiktir. Evet, Kıbrıs Sorunu çözülmedikçe öngörülebilir bir planı ortaya koymanız zordur ama oturup beklemek de doğru değildir. Dünyada bunlar yaşanırken, bölge alt üst olmuşken, Kıbrıs’ta bir barış adası yaratmanın bu ülkenin insanlarına katacağı katkı yadsınamaz” dedi. Kapsamlı bir çözüm için çalıştıklarını vurgulayan Erhürman, iki ayda çok önemli görüşmeler yaptıklarını ancak CTP’nin çözüm kapıdayken bunu politik malzeme olarak kullanmayacağını, meseleye sorumluluk ve ciddiyetle yaklaştıklarını belirtti. Cenevre’de devam eden bu sürecin başarıya ulaşma şansının bulunduğunun altını çizen Erhürman şöyle konuştu: “Giderken olduğuma oranla Cenevre dönüşünde daha umutluydum. Orada iki seviye atladık. Uluslararası konferans toplanmış oldu. Karşımızda yeni bir genel sekreter var ve bir öncekine göre çok daha aktif şekilde sürece dahil olacağı izlenenimi edindim. BM süreci sessizce izleyen bir yapı olmanın ötesine geçti. Bu bize bir şey daha getirdi. “Kıbrıs Cumhuriyeti” taraf olarak masada mıydı değil miydi tartışması bitti. Bu seviyede masada yoktu, iki toplumlu bir süreç yaşandığı orada fotoğrafta duruyor. Bir sonraki aşamada karşımıza böyle bir sıkıntı çıkmayacak. Şimdiki Mont Pelerin nedense kamuoyunda heyecan yaratmıyor ancak süreç devam ediyor. Garantiler konusu masada ve teknik seviyede görüşülmeye devam ediyor. Bunlar sıradan günler değil. Sorumluluk sahibi olmalıyız. Tribünlere oynayacak değiliz ama bu süreç başarıya ulaşsın diye elimizden geleni yapacağız.”
ŞUBAT SONUNA KADAR SONUÇ BEKLİYORUM
Siyasi eşitlik konusundaki hassasiyetlerinin devam ettiğini kaydeden Erhürman, bunun pazarlık konusu olamayacağını, Cenevre’de hem Anastasiadis’e hem Rum parti yetkililerine bunu açıkça söylediğini belirtti. BM’nin temel parametresinin pazarlık konusu olamayacağını ifade eden Erhürman, “Sayın Anastasiadis hala daha siyasi eşitlik konusunda atması gereken adımları atmış değil. Siyasi eşitlik sadece dönüşümlü başkanlık değildir. Bütün federal kurumlar siyasi eşitlik temelinde yapılandırılmadır, kararlara etkili katılım şarttır. Bunu birinin reddetmesi mümkün değildir. Sayın Akıncı zaten böyle bir anlaşmayı imzalamaz, CTP’de buna hayır der. Bu sadece bir federasyon olmayacak bir demokrasi modelini de ortaya getirecek. Çoğunlukçu değil, oydaşmacı demokrasi… Bundan anladığımız şey kurucu ortak olan her toplumun kararlara etkin katılımıdır. Garantiler konusunda da duruşumuz net. Biz garantileri düşünürken burada yapılan anketlerin tamamında ortaya çıkan, “Kendimizi güvende hissetmemizin koşuludur” verisini dikkate alıyoruz. Bunun yanında Sayın Akıncı dedi ki günümüz koşullarına göre uyarlansın, biz de aynısını düşünüyoruz. Garantiler bu şekilde müzakereye açıldı. Asgari çerçeve hem Kıbrıslı Türklerin hem de Rumların kendini güvende hissedeceği bir anlaşma olacağıdır. Bunun için de formüller konuşulacak. Sayın Akıncı, ‘bu noktadan sonra hata yapıp çözüme ulaşmama geri döndürülmesi zor yaralar açar’ dedi. Ben bu süreç biter diyenlerden değilim ama yara açacağı kesindir. Moral bozukluğu küçümsenecek boyutta olmaz. O yüzden herkes enerjisini kapsamlı çözümle odaklamalı. Şubat ortası veya sonuna artık sonuç bekliyorum. Çok uzarsa mevcut momentumu kaybedeceğiz.”