CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman dün akşam konuk olduğu televizyon programında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. 15 aylık hükümet dönemini ve CTP’nin bundan sonraki yol haritasını anlatan Erhürman, “Şu anda partimizin sınırları içinde kalmayarak, genişleyerek, dışarıdaki uzmanların da görüş ve deneyimlerinden faydalanarak, Parti’nin yeni program, plan ve projeleri üzerinde çalışıyoruz” dedi. Erhürman, Kıbrıs sorunu ile ilgili olarak UBP-HP Hükümet programında yer alan AB çatısı altında iki devlet formülünün federasyondan çok daha gerçekçi olduğu yönündeki iddiaya katılmasının mümkün olmadığını söyledi. Erhürman, “CTP önümüzdeki dönemde bir yandan bir an önce sonuç odaklı, takvimli bir müzakere sürecini zorlayacak, ama diğer yandan da kapsamlı çözümün gerçekleşmediği koşullarda parça parça ilerlemelerin sağlanması ve Kıbrıs Türk halkının uluslararası alandaki varlığının güçlendirilmesi için proaktif ve çok yönlü bir dış politika izleyecek” dedi.
HÜKÜMET DÖNEMİ
Bozulan dörtlü koalisyon hükümetinin ardından yapılan ‘Mali politikalar açısından hükümet Türkiye’ye güven vermedi’ yönündeki açıklamaları değerlendiren Erhürman, “bana Türkiyeli yetkililer ne söylediyse ben onu bilirim. Bana söylenen her şeyi de halkımla paylaştım. Bize protokolün herhangi bir yerinde şu sorun var bu sorun var gibi bir şey söylenmedi. Mali politikalar açısından yanlış yaptınız vs. gibi şeyler de söylenmedi” dedi. 15 aylık hükümet döneminde çok ciddi çalışmalar yaptıklarının altını çizen Erhürman, bunlar uygulanabilseydi bu ülkenin ekonomisinin kendi çarklarını döndürmeye başlaması fırsatını yaratabileceklerini söyledi. Erhürman, “kendi formüllerimizi oluşturmaya başlamıştık. Ancak bu hiçbir biçimde Türkiye’den kaynak aktarımından vazgeçilmesi anlamına gelmiyordu. Derdimiz, Türkiye’den aktarılan kaynağın tamamen yatırımlara ve sosyal ve ekonomik kalkınmayı sağlayacak ilk hamlelerin gerçekleştirilmesine ayrılmasının sağlanmasıydı. Bu yöndeki çalışmaların yarım kalmış olmasına üzülüyorum. Yeni hükümet bu yöndeki çalışmalara devam eder, bu yönde adımlar atarsa bunları elbette destekleyeceğiz” dedi.
İSTİKRARLI SÜREÇLERE, YÖNETİMLERE İHTİYAÇ VAR
Ülkedeki hükümetlerin uzun ömürlü olamaması konusunda sistemi sorgulayan bir soruya karşılık Erhürman şöyle konuştu:
“Bu konuyu da, bir model olarak başkanlık sistemini de tartışmaya açığız. Ancak bu tartışmaya başkanlık sistemini her türlü sorunu çözecek sihirli bir model olarak görerek başlamayı doğru bulmam. Çeşitli ülkelerdeki uygulamalarına bakacak ve kendi bünyemize en uygun modeller üzerinde tartışacaksak bu anlamlı olabilir. Güvenlik, eğitim, sağlık ve turizmde uzun erimli plan program gerektiren işlere girmek gerekiyor ama büyük sorunların çözümleri için gerekli olan büyük planları yapacak süreniz olmuyor. Bu sistemin değişmesi için, yürütmesi güçlendirilmiş, rasyonelleştirilmiş bir parlamenter sistem mi, yarı başkanlık sistemi ya da başkanlık sistemi türleri mi tartışılır… Dünyada bütün başkanlık sistemleri başarılıdır diyemeyeceğinize göre bunun varyasyonlarını konuşmak lazım. Çare başkanlık sistemi mi? Bahsettiğimiz sorunların çözümü başkanlık sisteminde mi yoksa başkanlık sistemi başka türlü sorunların çözümü mü bunları konuşmalıyız”.
KENDİ KENDİMİZİ YÖNETMEK
‘Biz kendi kendimizi yöneten bir ülke değiliz’ cümlesi ile ‘Biz kendi kendimizi yöneten bir ülke olmalıyız’ cümlesi arasında farklı bir anlam olmadığını ancak verdikleri umut ve motivasyon bakımından farklı olduklarını kaydeden Erhürman, “biz kendi kendimizi yöneten bir ülke değiliz üzerinden yaşamayı, yazmayı, çizmeyi sevmeyen ve böyle bir çabanın ne işe yaradığını da anlamayan biriyim. Sürekli ‘biz yapamayız” demek halkımızın özgüvenini aşındırmaktan başka neye yarıyor? Biz kendi kendimize yeten bir ekonomi yaratmak, kurumlarımızı yönetmek ve ilişkileri doğru zemine oturtmak zorundayız. Tek tek başarı hikayelerimiz bellidir. Mesele organizasyon yeteneğimizi geliştirip ortak başarı hikayemizi yazmaktır. Bunun için de herkes topluma doğru mesajlar vermeli diye düşünüyorum”.
CTP YENİ PROGRAMI, PROJE VE PLANLARI ÜZERİNDE ÇALIŞIYOR
“Bu bir süreç işidir. Kıbrıs Türk halkı kendi içindeki değerleriyle kendini yönetebilir. O sıkıntılı dönemlerde bile (15 ayda) yapılanlar neler yapabileceğimizi gösteriyor. İnsanlarımızın deneyimlerini bir araya getirip bu halkın ortak başarı hikayesini yazabiliriz. Buna inanmayan birinin siyaset yapmasının anlamı yok zaten. Bu yapılabilecek bir şeydir ve CTP buna seçimlerden önce çalışmaya başladı. Şu anda Partimizin sınırları içinde kalmayarak, genişleyerek, dışarıdaki uzmanların da görüş ve deneyimlerinden faydalanarak yeni programlar, projeler, planlar üzerinde çalışıyoruz. Bana göre yapılması gereken de budur.”
KURULTAY VE CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ
“Seçimler hala gündemimde yok. Eylül-Ekim gibi kurultayımız var. Parti şimdi kurultaya hazırlanıyor. Herhalde Kurultay’dan sonra da Cumhurbaşkanı adayımızı belirleriz diye düşünüyorum. Kısa süre içinde örgütlerimizle görüşmeye başlıyoruz. Ben Sonbahara kadar bütün bu çalışmaları yapmak ve Parti’yi kurultaya taşımak görevini yerine getireceğim. Genel başkanlık adaylığı konusunda da Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda da Parti örgütlerinin oluşturacağı ortak akıl belirleyici olacak. Her ikisini de kendi üzerimden henüz düşünmüş değilim. Partide bu görevleri üstlenebilecek birçok yetenekli, deneyimli arkadaşım var. Genel başkanlık için de karar vermiş değilim. İstişarelerimizi yapacağız. Bir görev ve sorumluluk olduğunda bundan hiçbir zaman kaçmadım ama görev ve sorumluluk üstlenmek konusunda hiçbir zaman da ihtiraslı olmadım. Parti yönetiminde örgütlerle istişareler sonucunda yetkili organların üreteceği kararlar her şeyden önemlidir. Onlar oluştuktan sonra değerlendireceğiz.”
AP SEÇİMLERİ VE KIZILYÜREK
“Sevgili Niyazi Kızılyürek’in adaylığını hiçbir zaman Kıbrıs Türk halkının AP’deki temsiliyeti olarak görmedim. Partim de görmedi. CTP üyesi olan bazı arkadaşlar fiili destek verdiler ama parti görüşü söylediğim gibidir. Bu seçim Güney Kıbrıs’ın AP’deki temsiliyetinde Kıbrıslı bir Türkün de bulunması ile ilgili bir şeydi. Beni CTP genel başkanı ve başbakan olarak ilgilendiren şey Kıbrıs Türk halkının orada temsil edilmesiydi. Bir halkın nasıl temsil edileceği de demokrasi teorisinde çok açıktır. O halkın kendi kurallarına göre yapacağı seçimler sonucunda seçilenler o halkı temsil ederler. AKPA’da temsil ediliyoruz, temsilcilerimiz Meclis’in içinden çıkıyor. Kızılyürek’in federasyonu savunan bir kişi olarak ve bir Kıbrıslı Türk olarak orada bulunması önemlidir ama bu, onun Kıbrıs Türk halkını temsil ettiği sonucunu doğurmuyor.”
KIBRIS SORUNU VE MASADAKİ MODEL
“CTP özellikle de hükümet programı o şekilde yazıldıktan sonra ne diyor konusuna gelirsek. Konuyla ilgili görüşme notlarının tümünü okudum. Hiçbir görüşme notunda Anastasiadis federasyon dışında bir formülden bahsetmedi ama dışarıda veya kapalı kapılar arkasında söyledikleriyle akıl karışıklığı yaratarak zamana oynadı ve Crans Montana’da elde ettiğimiz moral üstünlüğü dağıtmaya çalıştı. Şimdi hükümet programına bir paragraf girdi. Gerçekçi olanın Avrupa çatısı altında iki devlet olduğu yazıyor. Elli yıldır federasyon görüşüyoruz ve hala çözüme ulaşamadık. Bu doğru. Anastasiadis’in federasyon konusunda istekli olmadığı da doğru. Ama federasyonda siyasi eşitliğimizi kabul etmeyen Anastasiadis’in tüm AB üyesi ülkelerin de, kendi devletinin de bizi tanımasını kabul edeceğini iddia etmek nasıl gerçekçi olabilir? Üstüne üstlük bunu kabul etmek için toprak ve mülkiyet yanında birçok konuda bizden talep edecekleri neler olacak? Ve bunların müzakeresinin elli yıldan az süreceği ve sonuçta bizi çözüme ulaştıracağı nasıl düşünülebiliyor? Kıbrıs Türk halkı için zaman son derece önemli. Ve gerçekçi olmayan formülleri tartışarak harcayacak zamanımızın olmadığı kanaatindeyim.”
ÇOK YÖNLÜ VE PROAKTİF BİR DIŞ POLİTİKA
“Burada açılım yapabileceğimiz yer, federasyon şu anda hala tek formül olarak masada durduğuna göre, kapsamlı çözümün gerçekleşmediği koşullarda parça parça ilerlemelerin sağlanmasıdır. Bir an önce sonuç odaklı ve takvimli bir müzakere sistematiği içinde bu iş bitsin diyoruz ama bunun olmadığı durumda Kıbrıs Türk halkının oturup da bir sonraki müzakere sürecini beklemek yerine proaktif girişimler yapması gerekir. Kapsamlı çözümü talep ederek oturup beklemeden statükoyu aşındıracak hamleler yapmak şarttır. Halkımızın daha fazla nesli ucu bucağı belli olmayan, her defasında sıfırdan başlayan müzakere süreçlerine hapsetme lüksü yoktur. Sarayönü’nde bekleyerek değil, AB ile, BM ile, ilgili ülkeler ile her düzeyde temas yapmamız gerekiyor. Bunun için de Türkiye Cumhuriyeti’nin aktif desteğine ihtiyacımız var. Bizi bulunduğumuz noktaya hapsetmeyecek, bulunduğumuz yerden ileriye taşıyacak, çok yönlü ve proaktif bir dış politika yürütmek zorundayız. ”